Üç Tarafımız Denizle Çevriliyse, Fırtına Uzmanı Olmamız Şarttır

Dünya durmadan değişir. Ne var ki genelde tek tek ve peş peşe gelen bu değişiklikler bazen de topluca üzerimize gelirler. O zaman, ister istemez mevcut halimizden vaz geçip yeni duruma uyabilmek için gayrete geliriz. Şu anda dünyada olan budur, birden fazla taş yerinden oynadı.

Birkaç yıldır Batı rahat durmuyor, oyun bozanlık yapıyor: Sovyetler Birliği 1992’de dağıldığında yapılan anlaşmada, Rusya’nın “Sınırımda NATO nükleer füzesi istemiyorum,” koşulu kabul edildi ve tarafsız bir tampon bölge olarak bağımsız bir Ukrayna Devleti kuruldu. Sonra bu barışık durumu yeterince kârlı bulmayan ve Rusya’nın savaşarak yıpranmasının daha yararlı olacağını hesaplayan ABD anlaşmanın bozulmasına çalıştı. İngiltere’nin de yardımıyla Ukrayna Savaşı başladı. Rusya’dan gelen UCUZ DOĞAL GAZ kesilince de, başta Almanya olmak üzere Kıta Avrupa’sı çok para kaybetti.

Aynı dönemde, rastlantı olmayabilir, İsrail önce Filistin’e, ardından Lübnan’a saldırdı ve fırsattan yararlanarak Suriye’nin Golan Tepelerine iyice yerleşti.  

Gelelim bize.

Batı, Kuzeyimizde Ukrayna’da ve Güneyimizde Filistin’de devasa savaş paraları harcıyor. Paradan önemlisi Gazze’de yaptığı soykırım sebebiyle çok ağır bir güven kaybına uğramaktadır ki bunun zararları bambaşkadır.

Dünyanın nereye gittiği beni ilgilendirir tabii ama önceliğim kendi gemimizin fırtınayı nasıl yönettiğidir. Denizciler, ıslak giysiler içinde titreyerek durmadan tuzlu su yutmayı normal bulurlar. Onlar sadece bir önceki fırtınaya göre daha az mı, daha çok mu tuzlu su yuttuklarına bakarlar. Daha azsa “Ustalaştık, bir daha sefere daha büyük teknelere kaptanlık yapalım” derler.

Şimdilik Türk denizcileri fırtınayı daha iyi yönetiyorlarmış gibi geliyor bana. On beş gün sonraki yazımda, bakalım görüşüm ne olacak. Dış politikada iki hafta uzun bir süre olarak kabul edilir.

Halil Bezmen

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir