Patlıcanın Tehlikeleri
Otobüsle İtalya’nın zeytin bölgesi Toskana’ya doğru yol alıyorduk. Genova’ya (Ceneviz) yaklaşırken yolun sağında Akdeniz, solunda tepeler vardı ve bunların yamaçlarında 100 ila 300 haneli köyler vardı. Bir süre sonra bunlarda zıraatle uğraşan insanların oturmadığından kuşkulandım. Evler bakımlı ve dış cepheler pırıl pırıldı. Hepsinin zemin katı ve kapısı, ahır veya ağıl olarak kullanmak için yüksek yapılmıştı ama önlerinde traktör yerine arabalar duruyordu.
Tur rehberimize sorduğumda “Bunlar tasarımcı köyleridir.” dedi ve tekstil, moda, mobilya, mimari, beyaz eşya, makine ve çeşitli sanayi tasarımcıları gibi birçok tasarım dalı saydı. Hiç şaşmadım, İtalyan sanatçı millettir. Bilgisayar programcıları en hızlı büyüyen grupmuş. Hukuk büroları da varmış. Finans danışmanları da.
“Bunlar piyasadan yani büyük şehirlerden uzakta işlerini nasıl yürütebiliyorlar?” diye sorduğumda, rehber “Böyle toplanınca belki piyasa da buraya taşınmış oldu, kim bilir?” dedi.
Bu 8 yıl önceydi ve Ayvalık’ta oturuyordum. Belediye Başkanı arkadaşımdı ve bunları kendisine yazdım. Konuyu derinleştirmek için her bakımdan hazır olduğumu da yazdım. Cevap gelmedi. Şehir planlaması uzun vadeli ve entelektüel seviyesi yüksek bir iştir. Üstelik yakında yapılacak seçimlere bir katkısı olur mu belli değildir.
Barbaros’la ilgili bir tarihi roman yazarken, 1500’lü yılların İtalyasında patlıcan yenmediğini keşfetmiştim. Adı “melanzana”, olan bu sebzenin zehirli olduğuna ve insanı delirttiğine inanıyorlardı. Zaten melanzana, “mela insana” yani Delirten Elma’nın kısaltılmış haliydi. Barbaros’un denizcileri de İtalya sahillerini içerilere kadar yağmalayıp değerli her şeyi Padişah’ın hazinesine taşıyorlardı. Bütün sahillerde gözetleme kuleleri kurmuşlardı ve yirmi dört saat nöbet tutan çocuklar, donanmamızın kırmızı bayrağını ufukta görünce “Mamma li Turchi!” diye bağırarak köye koşuyorlardı. Millet de hayvanlarını alıp içerilere kaçmaya çalışıyordu. Osmanlı’nın bu başarısına o kadar şaşırdılar ki Türklerin deli olduğuna ve bu deliliğin sebebinin de patlıcan oturtma, hünkâr beğendi, karnı yarık ve imam bayıldı gibi fazla çeşit patlıcan yememiz olduğuna karar vermiş olmalılar.
On iki yıl Avrupa’da okudum ve tanıştığım İtalyanların bir çoğu Türk olduğumu söylediğimde, “Mamma, li Turchi!” derdi. 500 yılda unutulmamış veya unutturulmamış. Onlar bizi bizden daha iyi tanıyorlar. O günün süper gücü, hiç yenilmemiş İngiliz donanması Çanakkale’de nasıl yenildi, hâlâ inceliyorlar.
Bu dörtlü yazı serimde Palamut balığıyla başlayıp, zeytin üzerinden dolaşarak patlıcanla bitirdim. Gelecek yazımı Ege’nin kokulu ve şifalı otlarıyla başlatacağım. Bu üç satır sürer ama sonra yazı hangi konuyla biter başlamadan bilinemez.