Size hiç zorla striptiz yaptırdılar mı?
Birkaç yıl öncesine kadar gazete ve televizyonlar hükümetlerin karşı koyamayacağı güçteydiler: “Kamuoyunda partinizi yıpratırım ve bir daha seçilemezsiniz,” şantajını devamlı kullanırlardı. Şimdi cep telefonu sayesinde gazeteyle televizyonun öldürücü etkisi kalmadı ve bir medya patronu bizi köle edemez artık.
1990 ların başıydı. Bir müfettiş İSKİ’nin şehir suyuna kattığı Klor adlı kimyevi maddeyi daha ucuza temin etmesinin yararlı olacağını yazdı. Bir gazete de, “Madem pahalıya alıyor, demek ki bir yolsuzluk var,” anlamına gelen bir haber çıkardı.
Savcılığa ifade vermeye çağırıldım. Savcıya benim klor üreten fabrikamın tekel olduğunu, her ay miktara göre fiyat listesi yayınladığımızı ve büyük alıcı olan İSKİ’nin zaten en ucuza alanlardan biri olduğunu söyledim. Ayrıca da, rakibim olmadığı için fiyatın konuşulmadığını da ekledim. Bu açıklamaları gülümseyerek yaptım, çünkü bu kadar mantıksız bir masala inanılacağı aklıma gelmemişti. Savcı beni azarladı ve ciddiyete davet etti. Sonra da pahalıya satabilmek için İSKİ memurlarına rüşvet verdiğimi iddia eden bir dava açtı. Devlette hiçbir makam “Tekel olan istediği fiyata satar: neden rüşvet versin ki?” diye sormadı. Devlet sinmişti.
Birkaç gün sonra, polis beni almaya geldi. Hafta sonunu bir arkadaşımın evinde geçiriyordum. Ertesi sabah birinci sayfadan yurt dışına kaçtığımı yazdılar. İfade vermeye gittiğimde karakolun önü ve içi muhabir doluydu. İçeride beni bir hücreye koydular ama önce kravat, kemer ve bağcıklarımı çıkarttılar. Ceplerimi boşalttılar. Dizime kadar düşen pantolonumu bir elimle tutmaya çalışırken ünlü sanayicinin aşağılanışını çekebilsinler diye foto muhabirlerini içeri çağırdılar. Hücrede bir iki saat kaldıktan sonra koy verildim. Herhangi bir soru sorulmadı. Polis şefi medyaya şirin görünmek için bemi donumla servis etmişti.
Ertesi gün manşetten “Bezmen, devleti kazıkladım, dedi,” diye yazdı. Kamuoyunu düşman etmek için şeytanca düşünülmüş bir yalandı. Fakat daha kötüsü sonra geldi: Bir muhabir telefon etti ve gülerek “Manşetimizi nasıl buldunuz, yaratıcı değil mi?” diye sordu. İftirasıyla gurur duyuyordu. Ben “İSKİ devlet değildir ki; İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi belediyeye ait bir şirkettir,” dedim ve bu cevabım adamı daha da çok güldürdü “Devlet veya lağımcı; farkı bilen kim,” dedi.
Bir süre sonra tekrar karakola çağırıldım. Avukatımı yanıma almama engel olup, beni bir arabaya attılar. Avukatım bizi takip edemesin diye tek yön yollara siren çalıp girdik ve sonunda bir basın savcısının önüne avukatım olmadan çıkartıldım. İsmini tam hatırlamadığım bir Atatürkçü kadın derneği benim “Devleti kazıkladım,” sözümü şikayet etmiş. Savcıya bu sözü söylediğim iddia edilen anda çekilen fotoğrafı gösterdim ve “Bu kadar muhabir ve film makinesi varken bu sözlerim hepsinin makinesinde mevcuttur,” dedim. Hiç iz bulunamadı, tabii. O gazetenin sahibini iş yerinde ziyaret ettim “Şu ses bandını bulsana,” dedim. Birkaç telefon etti ve “Kaseti bulduk ama senin sözlerin silinmiş çünkü üzerine İbrahim Tatlıses’i almışlar,” dedi. Herkes çok eğleniyordu. Maceranın iyisi kötüsü olmaz dedik ya; kızmak yok! Ben zaten kızmam ders alırım.
Bir yıl süreyle her ay mahkemedeki halim televizyonda gösterildi: Devleti kazıklayan adam! Düşman! Hain! Her şey yazıldı. Karar günü yaklaşınca avukatım beni aradı ve “Bütün yargı ve bütün medya çalışanları rüşvet vermediğini biliyor ama gazete sahibi saldırıyı arttırıyor. Yargıcın bu baskı altında ne karar vereceği belli olmaz. Hükümet de medyadan korkuyor. Girersen yıllarca çıkamazsın, kararı git yurt dışında bekle,” dedi. Ben de Karadeniz’e açıldım ve Rusya’ya gittim. Şansıma yargıç sağlam durdu ve beraat ettim. Tabii beraat ettiğimi medya otuz üçüncü sayfada küçücük bir haber olarak verdi.
Ne halk ne devlet “Bir sanayiciyi iftira kampanyasıyla neden batırmaya çalıştınız?” diye sormadı. Herkes biliyordu ama korkudan kimse ses çıkarmıyordu. Belki siz o dönemi yaşamış olan bir dostunuza sorarsınız diye anlatıyorum bunları.
Hayret etmiyor musunuz? Yahu, BÜTÜN gazeteler ve BÜTÜN televizyonlar ağız birliği edebilir mi? Hiç muhalefet medyası yok muydu, yani? Kartel kurmuşlardı ve hangi haberi nasıl vereceklerini aralarında kararlaştırıyorlardı. Şimdi bir Rekabet Kurulu var ve pırasanın fiyatını bile soruyorlar. Şimdi bir devletimiz var. Artık ne askerin ne de medyanın terörünü yaşamayız. Bu noktaya varmak için çok şehit verdik ve çok göz yaşı döktük.
Çizim: Paweł Kuczyński
1 yorumu
Maalesef o yılların şahidi olarak size yapılanlardan ötürü yüzüm kızarıyor.
Ve daha korkuncu bunlara sebep olan sözde gazetecide şu anda “ güven abidesi”(!)
İnşallah artık bu tarz uygulamaların geride kalması ümidi ve duasıyla..