Macera maceradır, iyisi kötüsü olmaz.
Fazla ciddi yazıyorum. Bazen kendimden sıkılıyorum. Ama ne çare, sonuna kadar kendimle yaşamak zorundayım.
Siz ama değilsiniz. Beni terk etmemeniz için renkli birkaç macera blogu yazacağım. Dışarıdan seyreden sizler için eğlencelidir macera.
Bir de ünlü lafım vardır: Macera maceradır, iyisi kötüsü olmaz derim. Maalesef macera sözcüğünün cıcığı çıktı: Turizme macera diyorlar. Turizm maceranın konservesidir. Hakikisinin lezzeti de tehlikeli olmasındadır.
Kumar macera değildir çünkü kazanma ve kaybetme olasılıkları dengededir, yani kabul edilebilir bir seviyededir. Zaten dengede olduğu için neredeyse herkes bir miktar kumar oynar ve devletler de izin verirler.
Kaybetme riski makul seviyenin üstündeyse, o hareket macera sayılır.
Kaybetme şansı normalin üstündeki bir işe niye girilir? Çünkü normalin üstünde bir kazanç beklenmektedir.
Sonuçta diyebiliriz ki, isteyerek maceraya atılmak mantıklı bir hareket değildir. Bu yüzden da çoğu maceraya istemeyerek itiliriz. Yanlış hesap sonucu içine düştüğümüz maceralar çoğunluktadır. Bunda üzülecek veya utanacak bir durum yoktur çünkü belirsizliğin dünyada enyüksek olduğu bölgemizde doğru plan yapmak zordur.
Macera denince akla en çok iki kategori gelir: Aşk veya Suç maceraları. Neden “Aşk macerası yaşadım,” deriz bilmiyorum. Herhalde aşkı çok tehlikeli işler arasında sayıyoruzdur. Bugün suç maceralarımdan birini anlatayım.
Suçluyla mafyanın farkı nedir? Mafya devletten bir miktar koruma sağlamış suçludur.
Devlet denilen kurumun diğer bütün kurumlara karşı bir üstünlüğü vardır: Devlet şiddet uygulama hakkına sahiptir ve daha önemlisi, ordusu, polisi ve mahkemeleriyle bu hakkın TEK sahibidir. Mafya deyince aklımıza Amerikan filmlerindeki gangsterler gelir. Okuma yazma bilmeyen bir İtalyan göçmeni bir polis şefini, bir yargıcı veya bir politikacıyı satın alarak devletin şiddet tekeline ortak olmuştur. Makineli tüfeğiyle esnafın haracını yiyen bu haydudun çağdaş modeline terörist diyoruz. Sonuçta mafya ve terörist içeriden veya dışarıdan bir devlet desteği almadan var olamıyorlar. Eskiden çoğu ülkenin dağlarında haydut çeteleri vardı (haydut kelimesi Bulgarcadan gelir) şimdi haydutlar teröriste dönüşünce gücün ve paranın paylaşımı değişti.
Eskiden mafya aslan payını toplayıp, devletteki ortaklarına biraz rüşvet veriyordu. İtalyan Mafyası şampanya ve kadın bolluğunda yüzüp evde her gün sarımsaklı domates soslu makarnasını yiyerek hayalindeki en lüks hayata ulaşmış oluyordu. Rüşvet alan devlet elemanı da bu ek gelir sayesinde ay sonlarının işkencesini halletmiş oluyordu. Ne var ki iki taraf da korku içinde, kaçınılmaz olan acıklı sonu bekliyordu.
O günden bugüne yapılan iş aynı kaldı. Sadece acıklı son mutlu sona dönüştü. Nasıl mı? Mafya-devlet işbirliğinde yapılan kanunsuz işler kitabına uyduruldu. Biraz da kitap yeni ihtiyaca göre esnetildi. Kurtlarla kuzulara tek bir kanun uygulanıyordu. Bu haksızlığı düzeltmek için kurtların doğal ihtiyaçlarına saygılı ek kanunlar çıkartıldı ve onlara kuzu yeme hakkı tanındı.
Önce, aynen Amerika’da olduğu gibi mafya yeraltından çıktı, şirketleşti, vergi verdi ve meşrulaştı. İkinci adım, kanun üstü kalabilmek için devleti işbirliği yapmaya razı etmekti. Bunu sağlayacak iki güç vardı: Ordunun darbe yapması ve medyanın baskısı. Denir ki, hem askeri darbe hem medyanın hakimiyeti büyük iş adamlarının kârını arttırır. Bu genelde doğrudur ama Türkiye’nin en eski ve en büyük sanayi gruplarından biri olmamıza rağmen her iki gücün de kârıyla değil, tecavüzüyle tanıştık. 12 Eylül 1980 askeri darbesinde Bezmenler tek içeri alnan iş insanları oldular.
Gelecek yazımda medyanın tecavüzüne uğrayışımı anlatacağım. Tecavüz bir macera türüdür ama sakın “Yaşanabilecek en aşağılayıcı maceradır,” demeyin. Bence “Macera maceradır, iyisi kötüsü olmaz.” Dayanabiliyor musun, dayanamıyor muyuz, önemli olan sadece budur. Türk çok tahammüllüdür. Tarih kitaplarında yazmazlar ama ben size Kurtuluş Savaşını nasıl kazandığımızı söyleyeyim “Dayandık da, ondan kazandık.” Bazen alaycı bir ses tonuyla “Neyimiz vardı da dayandık?” diye soranlar oluyor. Onlara “Tarhana çorbamız vardı, ya!” derim. Gülerler çünkü şaka yaptığımı zannederler. Babamın babası Halil Ali’nin hayatı savaşlarda geçmiş. Ben onun radyoda haberleri dinlerken ağaç kabuğu kemirdiğini gördüm. “Belli mi olur?” dermiş.
Macera maceradır, iyisi kötüsü olmaz. Dayanacaksın hepsi o kadar.