Umut, mantık tanımayan duygulardan biridir.

Bir zamanlar zora düşmüştüm. Öyle ki canımı kurtarmak için ülkemden kaçmıştım ve yabancıya sığınmıştım. Korku, üzüntü, öfke, utanç ve isyan gibi birçok duyguyu sessizce yaşıyordum. İçimden de “Ah, Halil, ah; ne kadar aşağılayıcı bir son, bu!” derdim. Çaresizliğin verdiği şaşkınlıkla rüyalarımı inceleyerek geleceğim hakkında bilgi edinmeye çalışıyordum. O dönemde beni ziyaret eden bir dostumla olan sohbetimi özetlemeye çalışacağım.

“Rüya tabiri anlamsız bir şeydir.”

Ben. “Çok halısın ama benim için rüya tabiri umuttur. Gelecek hakkında bilgi değil umut aramaktır.”

“Yine de mantık dışı bir çabadır.”

Ben. “Umuttur dedim ya. Umudun mantığı olur mu? Umut mantık tanımaz bir duygudur.

“Akıl dışı bir şeyi neden bile bile yapıyorsun?”

Ben “Zaten bütün duygular genellikle akıl dışı işler yaptırırlar, bize. Öfke, kıskançlık, aşk, hayranlık, nefret …Bir duyguyu önlemek her zaman mümkün değildir: ‘Şeytana uydum,’ veya ‘nefsime hakim olamadım,’ deriz ya. Umutsuzluk o kadar güçlü bir duygudur ki, insanı intihara götürür, bilirsin. Bu manevi yıkım sırasında rüyalarım bana bir çıkış yolu gösterecek diye bekledim. Umut işte!

Gülümseyerek “Rüya yorumlamak bir fal türüdür. Fala inananları çok gülünç buluyorum.”

Ben. “Alay etme.”

“Gülmek sağlık için iyidir.”

Ben. “Doğru ama seninki neşeli değil, alaycı bir gülüş. Alay bir aşağılama yöntemidir. “

“Umut bir hayal türüdür ve lütfen kabul et ki hayal peşinde koşmak mantıksızlıktan öte aptallıktır.”

Ben. “Bir cümleye iki yanlış sığdırabildin, aferin.”

“…?”

Ben. “Birinci büyük yanlış: Eski insanlar umudun Tanrının bir lütfu olduğunu düşünürlermiş.

Pandora’nın kutusunu hatırla. Bana umut mu, cep telefonu ve otomobil mi diye sorsalar, düşünmeden umudu seçerim. Hayatın temel taşıdır: Evlenenler, çocuk doğuranlar, iş kuranlar, plan ve program yapanlar, dua edenler, fakirler, hastalar, yaratıcı bir iş yapanlar vesaire. Saymakla bitmez. Neredeyse her şey umuda dayanır, fark etmedin mi?  İki: Aptallık konusu. Dünyada aptal o kadar azdır ki yoktur denebilir. Aptallık yapan çoktur, hem de sandığından daha çoktur. Ne var ki bu aptallık yapanlara biz hata yaptı deriz. Büyük hatalara da aptalca bir hata oldu deriz. Çok akıllı bildiklerimizin sıradan insanlara göre daha az hata yaptıklarını görmedim.”

“Yani akıl hatayı önlemez mi?”bol bol

Ben. “Hayır. Bence akıllı da akılsız da hata yapar ama ikisinin hata türleri farklıdır, o kadar.

Hata yaptıran aptallık değil de nedir, bilmek ister misin? Söyleyeyim: Meraktır, merak!”

Yani ‘Aptal yoktur,’ diyorsun, öyle mi?”

Ben. “Evet yoktur ama önce aptalı betimleyelim. Bana göre ‘Aptal aynı hatayı iki kereden fazla tekrarlayandır’. Bu da enderdir çünkü gerçek hayatta insanoğlu ders alıyor ve aynı hataya düşmemeye gayret ediyor.”

“Yine de düşüyor ama.”

Ben. “Tabii. Zaten o yüzden ben de ‘düşmüyor’ değil ‘düşmemeye gayret ediyor’ dedim. Çoğu zaman hatamızın hata olduğunun farkına varmayız ve o yüzden de tekrarlarız. Örneğin ben yanlış yaptığımı çoğu zaman yıllar sonra anladım. Bir de hiç fark etmediğim salaklıklar var, tabii …”

“Yani akıl yetmiyor, üstüne bir de tecrübe gerekiyor?”

Ben. “Yaşa! İşi kavramaya başladın. Başladın dedim çünkü akıl ve tecrübe de olsa, üçüncü olarak bir de şans lazım.”

“Demek ki, çok hata yapan çok tecrübe kazanıyor. Hata yapan gözümüzde puan kaybeder, oysa aksine güç toplamaktaymış. Ders alırsa tabii.”

Ben. “Breh, breh breh, bravo!”

“Çok hata yapmak kişiyi geliştiren bir avantajdır, diyorsunuz. (Uzunca bir duraklamadan sonra) O zaman şöyle sorayım: Hata yapmamanın değil, aksine hata yapmanın yolu nedir, Halil Bey?”

Ben. “Hatadan korkmamak!  Gelecek görüşmemize bırakalım ki, aceleye gelip kaynamasın.”

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.