Uzayda Bize Ekmek Var mı?
Önce evren hakkında kısa bir bilgi vereyim. Lütfen okuyun: Kimse size bu zor konuyu üç beş cümlede anlatmayacaktır. Düşünün ve “Üç beş cümlede özetleyebilmek için kaç bin cümle okumuş, anlamış ve hazmetmiş olmalı, diye bir hesaplayın. Sonra ‘okumazsam Halil’e ayıp olur’ diye düşünüp dişlerinizi sıkıp ilaç içer gibi iki yudumda yutun.”
Son sözümü baştan söyleyeyim: Bence uzayda hayat yok. Varsa da bize benzeyen varlıklar değil, minik mikroplar var. Yani mikroskobik tek hücreliler: Bakteriler, virüsler, amipler, planktonlar… Hayat ve akıllı hayat! İkisini ayırt etmeliyiz. Biz ‘‘Akıllı Hayat’’ denilen hayat türünden bahsediyoruz burada.
Bir diğer konu da mesafe. Bizim ‘‘Saman Yolu’’ var ya, hani yaz geceleri göğe bakıp seyrederiz. Onun dışındakiler o kadar uzaktalar ki, bizim açımızdan yok sayılırlar. Binlerce yıl uzaklıkta! Gittin geldin, uzun iş! Uzay dediğin, son hesaplara göre 13,7 milyar yıl önce kurulmuş. Büyük Patlama (Big Bang) deniyor. Bilim, bu süreleri ölçebiliyor. O gün kimler ortalıktaydı, bu işler neden oldu? Bilim, bunların hesabını henüz yapamıyor. Bizim Güneş sistemi daha genç: 4,4 milyar yıl önce doğmuş ve sönmesine daha 6 milyar yıl varmış. Bu konuda sorun yokmuş. ‘‘Dünya’’ dediğimiz gezegenimiz de tam tamına 3,8 milyar yaşında şu anda. Şartlar uygun olduğu için yukarıda bahsettiğim tek hücreli yaratıklar hemen ortaya çıkmışlar. ‘‘Hemen’’ kelimesi milyon yıl kullanılıyor bu alanda. Ana ölçümüz milyar yıl, milyon virgülden sonraki hane gibi. Şartların uygunluğu dediğimiz nedir, açıklayayım: Su olacak, hava olacak, birkaç önemli madde, örneğin karbon bulunacak, Güneş’ten gelen ölümcül radyasyona karşı atmosferimiz koruyucu görevini yapabilecek ve iklim ne fazla sıcak ne fazla soğuk olacak. Böyle birkaç şart yerine gelince bitkileri ve hayvanlarıyla hayat gelişiyor. Akıllı hayat ama başka bir konu: O yeni çıktı sayılır. Akıllının tarifi ‘‘zaten var olanı akıllıca kullanmak’’ değil. Karganın ve tilkinin kurnazlığı değil veya evimizdeki kedinin dolabın kapağını açıp yemek çalması değil. Akıl, ‘‘olmayanı üretmek, yaratıcı olmaktır’’, örneğin, ‘‘İlk baltayı’’ yapabilmektir.
Sonuçta diyorum ki, uzayda bize hayat yok ama ekmek var.
Habeşistan’daki müzede gördüğüm, bize benzeyen ve iki ayak üzerinde yürüyenlere dönersek en eskileri 2,5 milyon yıl önce ortaya çıkmışlar. Ancak 2,5 milyon yıl, iki ayak üzerinde yürüdükten sonra bizim ait olduğumuz Homo Sapiens, yani akıllı türü ortaya çıkmış. Bu akıllı dediğimiz ecdadımız 100.000 yıl mağarada yaşamış ve meyve toplayıp avlanarak karnını doyurmuş. Ne zaman mı mağaradan çıkıp bir ev yapmış? Kolay cevap: Urfa’da Göbeklitepe kazıları var. Dünya’nın en eski yerleşim yeri olarak kabul ediliyor. Demek ki, ecdadımız Homo Sapiens 100.000 yıl mağaralarda oturmuş ve ancak 15.000 yıl önce yerleşik bir toplum olmayı başarabilmiş.
- 4 milyar (4.000.000.000) yılda iki ayak üstünde yürür hâle gelmişiz.
- 2,5 milyon (2.500.000) yılda yaratıcı aklı geliştirebilmişiz.
- 100.000 yıldır balta, mızrak vs. kullanıyoruz.
- Ve son 15.000 yıldır topluca evlerde oturabiliyoruz.
- 5000 yıldır yazabiliyoruz.
- 100 yıldır uçabiliyoruz.
Hızlandık. Milyar, milyon, yüz bin, bin ve şimdi yüz! Yakında on yılda bir sıçrama yapacağız. Yapay zekâ buna imkân tanıyor sanki.
Ana sorumuza dönelim: Uzayda ne ekmek var?
- Oralarda değerli bir şeyler bulacağız. Özel madenler gibi. Para eden şeyler yani.
- Hava üstünlüğü artık ordulara yetmiyor: Uydular, füzeler filan şart oldu. Savunma sanayiinin yeni alanı uzay.
Z Kuşağının 150 yaşına kadar yaşayacak olanların uzayla çok işi olacağına inanıyorum. Uzayda, yapay zekâlı robotlar, astronot olarak bizden (insan bir su torbasıdır, aslında) daha kullanışlıdırlar.