İnsanların Düşünce Yapısındaki İlk Büyük Ayrışma Tanrının Tek Olduğu Gerçeği Yayılınca Başladı
Tanrılar hep vardı, hatta mağara insanlarının bile gök, su, fırtına, bereket ve av tanrıları vardı. Hz. İbrahim’den 300 yıl önce Firavun Akhenaton Mısır’ın bütün tapınaklarında tek tanrının tanınmasını emretti. Rahiplerin öfkesi öyle şiddetli olmuş ki adamın yaptığı her şey silinmiş, kurduğu yeni başkent bile yıkılıp üstü örtülmüş. Koskoca firavunun izi ancak 19. yüzyılın sonunda bulunabilmiş. Tek tanrılı dinleri benimseyenlerin dünyaya bakışı farklıdır ve bu yüzden günlük kararlarda öncelikleri başkadır. “Tanrının var olduğunu nereden biliyorsun?” diyenlere eskiden “Var olmadığını sen nereden biliyorsun?” derdim. Şimdi etrafımdaki çok okumuşlar bollaştığı için “Din insanları, O’nu bize gösteremediler ama matematikçiler bunu yakında hallederler.” dediğimde bu yaklaşımım düşündürücü oluyor.
İnsanların düşünce yapısında ikinci kırılma Antik Yunanistan’da gerçekleşti. Filozoflarının (Aristo, Eflatun, vs.) öncülüğünde, matematikçileri (Öklid, Pisagor, vs.), edebiyatçılar (Homeros, Sofokles, vs.), coğrafyacı (Eratosthenes), tarihçi (Herodot), Demokritos’un atomcu evren teorisi, Hipokrat tıbbı sayesinde insanlar dünyalarını tanıdılar. Geniş insan kitleleri, bu bilimler sayesinde neyin niçin olduğunu merak etmeyi öğrendi: Sebep ve sonuç araştıran bir düşünce tarzı doğdu. Yunanistan yok olduysa da Roma İmparatorluğu, bütün bu bilgi mirasını devraldı ve çok güzel geliştirdi.
Sonra Ortaçağda Avrupa yavaşlasa da bilim, Arap dünyasında gelişmeye devam etti. Bağdat merkezli bu canlılık, İran üzerinden doğuya yayıldı. Büyük İskender’in bin yıl önce oralarda bıraktığı Antik Yunan uygarlığı tohumlarının yeşermeye devam etmiş olması dikkat çekicidir. Çok sayıda Arap, İran ve çoğunluğu Türk asıllı bilim insanı, o ara dönemde yetişti ve yayıldı. Doğu-Batı ticaret yollarının üstünde olduklarından bilimin gelişmek için ihtiyacı olan finansmana da sahiptiler Kağıdı icat eden Çin olsa da ucuz ve esnek kağıdı pamuk elyafından geliştiren ve ordu korumalı kervanlarıyla dünyaya taşıtan Türk ticaret merkezleriydi. Dünyanın çapını ilk hesaplayan matematikçi-fizikçi ünlü El Biruni (973—1048) Özbekistan’da doğup Afganistan’da ölmüştür.
İnsanların düşünme tarzlarında üçüncü kırılma noktası “birey” denilen yaratığın keşfedilmesiyle gerçekleşti. Ne zaman ki bu “birey”in içimizde oturan ikinci biz olduğu ve bu “birey”in bizim toplumla uyumlu yaşamaya çalışan kişiliğimizle anlaşamadığı meydana çıktı, her şey yerinden oynadı. Rönesans insanı dedi ki “Toplumun iyiliği için konan kuralların bazılarını adil bulmuyorum.”
Adil ne demek?
“Benim çıkarımı gözetmeyen kural adil değildir.”
Yol ayrımına gelmişti uygarlık! Öncelik hangisine verilecekti? Kişisel çıkara mı toplum çıkarına mı?
Cevap: İç politikada öncelik, kişisel çıkara ve dış politikada toplumun çıkarına.
Ya bir tercih dış politikayı etkiliyorsa?
Cevap: Dış politika, öncelik sahibidir çünkü orada hatalar ölümcül olabilir.
Bu tehlike pek bilinmez ve esas tehlike de işte bunun bilinmemesidir. Bazı durumların tehlikesinin farkında olmak, önlemi beraberinde getirir: Farkında olmak bile yetebilir. Oysa bütün dünyada, bu farkındalık eksikliği yüzünden ağır bedeller ödenmektedir.