ŞARTLI SEVGİ
“Koşullu Sevgi” diye de yazabilirdim ama bazı kelimelerin yenisi oturmuyor. Örneğin “İslam’ın şartı beştir.” yerine “İslam’ın koşulu beştir.” mi diyeceğim? Neyse gelelim sevgi konusuna. Sevgi de dostluk gibi enderdir. Bol bol gördüğümüz sadece birer beraberliktir: Arkadaşlar, evli çiftler, akrabalar, ortaklar vesaire. Aralarında sevgi var mı, diye dikkatle bakmalıyız. Eğer sevgi varsa o arkadaşlığa dostluk, o evliliğe aşk, o akrabalara aile deriz.
Sevgi denilen bu engin zenginliğin maalesef bir sorunu vardır: Şartlıdır veya avam tabiriyle bedava değildir. En yaygın şart karşılıktır, yani seven genellikle karşılığında sevilmeyi bekler. Aslında ne kadar basit değil mi? Şu anda aranızda “Hayat boyu hep aradığımız ve ‘karşılıksız sevgi’ diye bildiğimiz o değerli şey dünyada yoktur mu diyorsun?” diyerek bana itiraz edenler olacaktır. Evet, yoktur! Hatta diyebilirim ki “karşılıksız sevgi” dünyamızda yokluğuyla parıldamaktadır. İstisnai olarak bir iki fedakâr annede karşılık beklemeyen sevgiyi görür gibi oldum. Kadın evliya varsa evliya gibi anne de vardır, herhalde.
Karşılık beklemediği iddia edilen birçok sevginin “gizli şart” içerdiğini fark ettim. Hayatını çocuğuna vakfeden bir baba, yaşlı günlerinde oğlunun ona bakmasını bekleyebilir. Buna ben “gizli şartlı sevgi” derim. Çevre bu geleneğin ortağıdır ve çocuk borcunu ödemezse nankör ve hayırsız olarak cezalandırılacaktır. Gizli şartın çok çeşidi vardır: Örneğin boşanmış bir anne, çocuğunu yetiştirmek için sefil bir hayata kendilerini mahkûm ederken bu fedakarlığının karşılığında çocuğunun babadan nefret etmesini bekleyebilir. Sevgi vardır tabii ama karşılıksız olanı çok enderdir.
Sevgi karşılığında sadece saygı bekleyenler tanıyorum. Saygı zaten herkesin hakkıdır demeyin lütfen çünkü gördüğüm kadarıyla saygı da sevgi kadar enderdir. Karşılık beklemeyen sevgiyi bulamayabiliriz ama sevgimizin karşılığında hiç olmazsa saygı bulduğumda ben şahsen çok memnun oluyorum.
Rahmetli annem “Sevgi bedavadır, değerli olan sorumluluktur.” derdi. Ağır laf! Annem “Ah canım benim! Yavrum, kuşum! Hayatım, her şeyim!” gibi lafları ve sarılma öpüşme gibi sevgi gösterilerini sahte bulur, duymaya bile dayanamazdı. “Bunlar samimi olamaz.” derdi. İlkokulu bile yatılı okudum. Bir kere bile bana “Seni çok özledim, evladım.” demedi ama her hafta dört sayfalık mektubunu gönderdi. Her hafta! Hastaydım, seyahatteydim, çok yoğundum gibi palavralara tenezzül etmedi. Yalan söyleyerek alçalmazdı. Başta söylediğim gibi, ucuz, yani kolaycı bulduğu sevgi gösterilerinin yerine sevginin sorumluluk alarak kanıtlanması gerektiğini tekrarlardı. Annemle ben, birbirimize sevgimizi öpüşmeler ve sarılmalarla değil, disiplinli bir görev anlayışıyla ölçerdik. Ona göre sevgi, beraberinde taşıdığı sorumluluk kadar değerliydi. Sorumluluk getirmeyen sevgi değersizdi.
Galiba annem de karşılık beklemeyen sevgi olmaz diyordu. Sevgi değerlidir; hak etmek için mutlaka bir karşılık ödenmelidir, diye konuşuyordu ama karşılık kelimesi yerine sorumluluk kelimesini kullanıyordu. Evet, beni öpüp koklamazdı ama benim iyiliğimden kendini hep sorumlu hissetti ve hiçbir annelik görevini eksik bırakmadı. Çocuk için yararlı işler yapmak yerine tatlı sözler ve sıcak sarılmalarla çocukların aslında kandırıldığına inanırdı. Peki, ya ben görevlerimi yaptım mı? Aklımca hakkını verdim. Öyle sanıyorum ama onun yüksek sorumluluk ölçülerine uygun bir karşılık gösterebildim mi acaba?
Karşılık beklemeden sevecek kişinin, yani “şartsız sevgi”nin peşinde koşarak imkansızı mı arıyor insanoğlu? Karşılık beklemeyen dünyada yokmuş gibi gözükse de üzülmeyin: Vardır, vardır! Şehitlerimiz karşılık beklemeden görevlerini yapıyorlardı.
1 yorumu
You are very interesting person. I researched you. You left an important mark on your country’s history. I would like to chat about art and art history.