Cumhuriyet Bayramı Özel: 149 kelimede Türkiye ekonomisi

EKONOMİMİZİN İKİ ANA SORUNU VAR: HAYAT PAHALILIĞI VE İŞSİZLİK.
Ana sebep: Yıllık bir milyon kişilik nüfus artışımız var ve Türklerin bin yıldır biriktirebildikleri sermaye her yıl aramıza katılan bu bir milyon vatandaşa yeni iş yaratmaya yetmiyor.
-Türkiye mevcut sermayesi ve yeni tasarruflarıyla en çok yılda %5 büyüyebilir. Buna razı olursa enflasyon da %5 te kalabilir. Ne var ki %5 büyümeyle sadece 470 000 yeni istihdam yaratılabiliyor. Geri kalan 530 000 her sene işsizler ordusuna katılıp, kısa sürede gerçek bir ordu haline gelmelerine sebep olur. Bu 530 000 gence iş bulma gayretleri enflasyonun birinci sebebidir.
-Türkler çocuklarının kendilerinden daha iyi bir hayat sürebilmesini isterler. Bu doğal refah baskısı da enflasyonu arttırır.
-Yaşadığımız rekabet dünyasında her ülke diğerlerinin gelişmesini yavaşlatmak gayretindedir. Bizim bölgemizde herkes savaştadır ve genel bir beka sorunu yaşanmaktadır: Irak, Suriye, Lübnan, Libya, Filistin/İsrail, Ermenistan/Azerbaycan, Ukrayna/Rusya, Suudi Arabistan/Yemen/İran, Afganistan vesaire! Savaş bölgesinde yaşamanın getirdiği pahalılık var tabii.
DRAMATİK İKİLEM: YA YÜKSEK İŞSİZLİĞE YA YÜKSEK ENFLASYONA RAZI OLACAĞIZ. İşte 149 kelimelik özetim.
YORUMUM:
İyi bir şey yapmanın yolu kötü bir şey yapmaktan geçiyorsa, bunun adı dramdır. Böyle durumlara ikilem veya açmaz da denir. Hangi iyi işi yapmak için hangi kötülüğe razı olacağımız kararı can yakar. Bizim ekonomimizde tercihimiz nedir: Yüksek enflasyonda domatesi yalnız temmuzda iyice ucuzlayınca yiyebilmek mi, işsiz kalmamak mı?
Ömrüm fabrikalarda çalışarak geçtiği için işini kaybetmenin nasıl bir işkence olduğunu bilirim. Hayatımın sonuna kadar hiç domates yemeyim ama her sabah işime gidebileyim, derim.
Politikacı kılığına girmiş sihirbazlara dikkat edin. Dünyanın en ünlü üniversitesinden mezun olsa bile, hem işsizliği hem enflasyonu aynı anda nasıl düşüreceğini rakamlarla anlatmasını isteyin. Batının yüksek sermaye birikimine sahip huzurlu ortamlarda yaşayan ülkelerde bu ikilem yıllardır yoktur zaten.
Söylediğim gibi, ben ikisi arasında işsizliğe karşı kazanmayı seçerim. Pahalılık da kötüdür ama akşam eve eli boş dönüp, çocuklara iş bulamadığımızı söylemekten daha az kötüdür. Uzun süre iş bulamamak insanı hırsız da yapar, katil de yapar, intihar da ettirir. İMF’nin görevi halkı düşünmek değil, Batının bize verdiği borcu çabuk geri ödememizi sağlamaktır. Bu yüzden “Öncelikle enflasyonu düşür,” der.
Bizdeki açmaza dönersek: “Gelecek yıl da enflasyon maalesef inmez ama
- Nüfus artışımız bir gün yıllık 500 000 kişiye gerileyecektir. Bu mümkündür çünkü pandemi yüzünden 2020 de geçici de olsa oraya düştü.
- Bizi dövmeye çalışan yabancı devletler, son yıllarda durmadan yenildiklerini fark edip, bizimle kavga ederek değil müzakereyle bir yere varabileceklerini artık anlayacaklar. Bu da mümkündür: Amerika ve hempaları çekilmeye başladılar,” derim.
Ben Türkleri yalnız sevmem, ayrıca beğenirim de, güçlüdürler. Birkaç yıl içinde hallederiz bu işi.
Önemli Not:
Fotoğrafta ‘Bir Osmanlı Lirası’ görüyorsunuz. 1914 de 3,7 Dolar ediyormuş yani dolardan daha değerliymiş. Bir yüzyılda o günkü değerinin on milyonda birine düşürmüşüz liramızı. (Altı sıfır attığımızı unutmayalım.) Bugün vardığımız kalkınma noktasına enflasyonsuz varabilirdik iddiasını her muhalefet liderinden kırk yıldır dinliyorum. Üniversitede birinci yılını bitirmiş her ekonomi öğrencisi yılda bir milyon yeni işyeri yaratmak için muazzam bir yabancı sermaye girişi gerektiğini hesaplayabilir. Ne yazık ki o zaman da ülkeyi satıyor durumuna düşersiniz. 1915 ten beri yönetimde bulunmuş binlerce milletvekili hain miydi ki enflasyon işkencesini çektirmeden bir türlü işsizlik felaketinden kurtaramadılar bizi?
4 yorumlar
Yolsuzluk heba edilen kaynaklar..
Bunların oranı nedir..
Teşekkürler..
Sayın Köseoğlu;
Kural 1: Yolsuzluğa ortak değilseniz, bilemezsiniz.
Kural 2: Kamu çok yatırım yapıyorsa (hastaneler, çift yollar, köprüler, savunma sanayi vs) hırsızlık azdır denebilir.
İşin anası budur. Saygılarımla.
Merhabalar sayın bezmen,sizin şu anda hayal edilemeyen mensucat santral fabrikamıza 500 MT ileride ikamet ediyorum.ve sizin sanayici olduğunuz dönemde bile TOBB başkanı Hisarcıklıoğlu ile fotoğrafınız gözümde ve su sözünüz 30 40 yıl evvel dedinizki bölgesel asgari ücret.ne yazık ki bu ülke sizi anlayamadı.rahmetli dedem dahil o kadar çok ekmeğinizi yiyen insan varki etrafımda.cok acı gerçekten işsizlik çok acı.
Sevgili Vedat Erkan,
Beni ne kadar mutlu ettiniz bilemezsiniz: Bölgesel asgari ücret önerimi hatırlayan biri olarak hayatımın en önemli kişilerinin arasına girdiniz. Türkiye’nin “İhracata yönelik kalkınması” için en önemli hamlelerden biri olacaktı. Doğu kalkınacaktı ve büyük pahalılık (=verimsizlik) kaynağı olan şehirlere göç yavaşlayacaktı, örneğin İstanbul Cehennem olmaktan kurtulacaktı. Almanya gibi birçok orta boy şehrimiz olacaktı. Terörü besleyen fakirlik azalacaktı. İki grup bunu istemedi: 1. İhracatımız arttıkça o ülkelerdeki iş yerlerini kapatıyoruz: Batı bunu hiç sevmez. 2. İstanbul sermayesi (örneğin TÜSİAD) bunu hiç sevmez. Zaten Konya, Kayseri vs gibi Orta Anadolu Girişimcileri çoğaldıkça (MÜSİAD) Yeşil Sermaye diye kötüleyip durdular. Şimdi bir de Doğunun ucuz işçiliğine dayanan rakip istemediler.
Gümrük Birliğine girmemizi de bu yüzden engellediler: Kaliteli ithal ürünlerin gümrüksüz içeri girip halkı memnun etmesini istemediler.
Ben bunları savunanların başıydım ve gazeteleriyle birlikte beni.
Beni aile şerefimle birlikte, Mensucat Santral’i ve diğer dev sanayi tesislerini parçaladılar.
Hatırlayan biri kaldı diye mutluyum. Sevgiyle.