150 yaşına kadar yaşayan birimiz 50 yıl sonra nasıl bir dünya bulacak?

150 yaşına kadar yaşamak, ölümsüzlük gibi bir şey. Bana öyle geliyor. Diyelim ki, 2073 yılına kadar yaşadım. Ben çok başka biri olacağım ve dünya da bu değişim hızıyla farklı bir dünya olacak. Yine beni “Halil” diye çağıracaklar ama hem onlar hem ben hem çevre bugünkünden çok farklı olacağız. Ah Azrail, ah, sen bir tatile çıktın, her şey alt üst oldu. Son romanımı üç yıl önce bitirdim ve adını “Ölüm, ne büyük icat!” koydum. Duyanlar, bana tuhaf tuhaf baktılar. “Ölüm bir icatsa, icat edilmeden önce nasıl yaşıyorduk ki?” diye düşünüyorlardı haklı olarak. Atatürk’ün ağzından yazdığım roman O’nun hastalığını ve son günlerini anlatıyor. Yayıncım, “Atatürk kitabı yazmayın artık, son zamanlarda fazla üretildiği için piyasada pek gitmiyor.” dedi. Böyle bir anlayış beklemiyordum. Çok sarsıldım. Belki de bu yüzden bir daha roman yazamadım.

Neyse, gelelim Azrail’e: Ortalamadan 50 yıl daha geç uğramasının bizlerde yaratacağı birkaç soruna geçen blog yazımda değindim. Bugün bir de 50 yıl sonra çevremizin ne hal alacağını nasıl tahmin edeceğimden bahsedeyim, önce. Bilimsel bir yöntem yok tabii. Birkaç dakikanızı bana harcarsınız sonra ya “Bu palavrayı çekemem.” deyip düğmeye basarsınız veya bir askerlik arkadaşımın dediği gibi “Hay galemin gırılsın be Halil, nereden de bildin bunu, garnında defter mi vardı?” diye gülümseyerek devam edersiniz.

Tahmin etme yöntemim şu:

  1. İnsanoğlu, kaygılanmayı sever. Etrafım, şikayet etmeyi bir rahatlama ilacı sananlarla dolu. (Oysa bilmiyorlar ki tıbbın MR teknolojisi sayesinde şikayet edenin beyninde ne oluyor, artık kesinlikle ölçülebiliyor: Şikayet eden, olumsuz şeyler düşünerek kendini strese sokuyor ve beyin, olumsuza karşı savunmak için bize zarar verici üretimler yaptırıyor ve şikâyetimiz karşı tarafa değil, dönüp bize çarpıyormuş. Şikayet edilen, işin farkında bile değil ama onu kötüleyen kendi kendini zehirleyerek cezalandırmış oluyor. Nasıl sevmezsiniz bu dünyayı ve onu kuranı?

Kaygı konusuna geri gelelim: Önce büyük sorun olmayacak küçük sorunları ayıkladım. Küçük sorunlara ben ”vızıltı” derim çünkü odamıza girip vızıltısıyla bizi rahatsız eden ama hayatımızı etkilemeyen sineğin vızıldamasına benzetirim. ÖMÜR UZAMASININ SONUCUNDA DOĞACAK NÜFUS PATLAMASI, hangi sorunları doğurmaz? İlk akla gelen yanlıştır, yani ne gıda krizi ne de enerji krizi doğar. Bunlar, bugün de doğuyor ve teknoloji işi hallediyor. Buna karşılık konut sorunu doğar, çünkü nüfusun artmasına ek olarak aileler de hızla küçülüyor: New York’ta %60 ve Stockholm’den %68 tek gözlü dairelerde (stüdyo) oturuluyor artık.

  1. Mantığın üstünlüğü, iyilerin kötüler karşısında zaferi, insanoğlunun tecrübeleri sonucunda olgunlaşması, hatta akıllanması gibi inançların doğruluk payı vardır ama bu, nüfus artışıyla savaş riskinin artacağı gerçeğini değiştirmez. Savaş deyince NÜKLEER SAVAŞTAN bahsediyoruz tabii. Diğer bütün savaş türleri vızıltı ailesine girer bence. Zaten hem İÇERİDEKİ TERÖR (bence 1970’lerin ortasında başlayıp iniş çıkışlarla devam eden) hem TÜM çevremizi saran VEKALET SAVAŞLARI, artarak devam ettiklerine göre nüfus artışıyla artacak global gerginliğin bir nükleer bombaya dönüşeceğine ben inanıyorum. Emin olmadığım kısım, lokal bir bomba olarak bölgesel kalabilir mi (1986 Çernobil ve 2011 Fukuşima nükleer santral kazaları gibi), yoksa kontrolden çıkar, yayılır ve çoğumuzu yutar mı? Nükleer savaş, olmasına olacak da yerel kalır belki. Çernobil patladığında, nükleer esintisinden kanser oldum. Biraz bir taraflarımı kesip aldılar ama ölmedim.

İNSANOĞLUNUN MANTIKSIZLIK DERECESİNİ AZIMSAYAN, ALDANMIŞ OLUR. MANTIK İNSANIN YARATILIŞINDA MEVCUT OLAN GENETİK BİR NİTELİK DEĞİLDİR, SONRADAN GELİŞTİRDİĞİMİZ BİR TEKNOLOJİDİR. KARAR VERİRKEN BASKIN OLAN MANTIĞIMIZ DEĞİL, DUYGULARIMIZDIR.

HAKİMİYET, ŞARTLI DA OLSA TUTKULARIMIZINDIR.

  1. Dünyadaki kargaşalığın şu veya bu sebepten azalacağını beklemek de yanlıştır. Yalnız dünyamızda değil, galaksilerde ve bütün evrende düzensizlik hakimdir. Demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü veya Birleşmiş Milletler gibi en parlak hamlelerimiz, ortalıkta hüküm süren karışıklığı azaltmadı ki, bundan sonrası için akıllıca bir düzen beklentisi içine girelim. Zaten lisede, fizik dersinde “Termodinamiğin İkinci Kanunu” öğretildiğinde dalga geçmemiş olanlar için doğada (evrende) KARIŞIKLIK (Entropi), DEVAMLI ARTACAKTIR.

Yukarıda sıraladığım ön kabullere dayanarak gelecek yazımda, 50 yıl sonra 150 yaşına kadar yaşayanların olacağı dünyamız hakkında birkaç tahminde bulunacağım.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.