Koronavirüs Nereye (2)

Salgınımız bir savaş gibi! Ne var ki, eski zamanın cephe savaşlarına değil, askerlerden çok sivillerin öldüğü modern savaşlara benziyor, salgınımız! İnsanoğlu uçakla bomba atmayı başarınca sonuç böyle oldu. Biz İstanbullular ilk bombaları Birinci Dünya Savaşının sonlarında (1918) İngiliz uçaklarından tattık. Bir bomba ile cepheye dağılmış bir iki askerimizi şehit edeceğine aynı bombayı şehre atınca ve çoluk çocuğu parçalayınca cesaret kırıcı etkisi bambaşka oluyor. Kurbanlar sivillerse, işlemin adı savaşmak değil, katletmek oluyor. Bir de bombayı kenar mahallelere değil de merkezi yerlere düşürebilirsen, halka uçuşan kolları, bacakları ve yayılan kan kokusunu tattırırsın. O zaman katliam vahşet mertebesine yükselir ve bunun propaganda değeri muhteşemdir: Düşmanın moralini bitirir. Savaş da zaten düşmanı öldürerek değil moralini bozarak kazanılır.
Sonra füzeler çıktı: İnsansız bomba! Onu Almanlar, icat etti. V2 füzeleriyle Londra halkını katlettiler (1944). Amerika da arkasından kükürt bombasıyla hiçbir askeri tesise sahip olmayan Dresden Şehrinin insanlarını (1945) diri diri ve yavaş yavaş yaktı. Ben o cehennemden kurtulan birini yakinen tanıdım. Sonra da Hiroşima halkının tümünü atom bombasıyla öldürdü. Nükleer radyasyonun daha öldürücü olduğu belli olunca, kükürt bombası kullanmak savaş suçu kabul edildi. Hiroşima’nın insanlarıyla birlikte haritadan silindiğini gördükten bir hafta sonra ikinci atom bombasıyla Nagazaki şehrini yok ettiler. Bu ikinci katliama ne siyaseten ne de askeri olarak gerek yoktu. Katliamın insan mantığına uygun açıklaması mı olur? Bazen kendi sorularıma kendim de şaşıyorum.
Yirminci yüzyıl icat bakımından tarihin en bereketli dönemiydi: Sivilleri katletmeyi politik bir araç olarak kullanmayı teröristler vasıtasıyla yapmaya başladık. Aslında siyasi katli bizim buraların çocuğu olan Alamut’lu Hasan Sabbah 1200 lerde icat etti. Hep öyle oldu şimdiye kadar: Doğu icat etti ama Batı kullanmasını bildi.
Gelişme diye bir şey vardır. Hasan Sabbah’ın ünlü Haşhaşi Fedaileri bin yıl ortadan kaybolup, sonra birdenbire Abdullah Öcalan’’ın teröristleri olarak ortaya çıkmadılar: Önce “çete” oldular. Balkan Savaşını 1911 de kim başlattı? Karadağ Çeteleri! Dünya haritasında toplu iğne başı büyüklüğündeki ve ordusu olmayan Karadağ Devleti nesine güvenerek, çete kurup Koca Osmanlı’ya saldırdı? Bulgar Çeteleri da Avrupa desteğiyle İstanbul önüne kadar yürüdüler. Aynen bugünkü terör grupları gibi bunlar da hep dış kaynaklı işlerdi. Bu çete terörünün en ilginci Ermeni Çetelerinin Türk köylerinde halkı katletmekle başlayıp Doğu Anadolu’daki Ermenilerin Suriye Vilayetimize sürülmesiyle sonuçlanan ayaklanma denemesidir.
Büyük Savaşlar hayatımızı nasıl değiştirdiyse, dünyaya yayılan salgın da (ona pandemi diyorlar) bize aynısını yapıyor, yani hiçbir şey yapmıyor. Evet öyle; bence hiçbir yenilik getirmiyor, sadece değişimlerin hızlarını değiştiriyor: Zaten olması beklenenleri ya yavaşlatıyor ya hızlandırıyor. Örneğin,
- Bilgisayar programlama eğitiminin temel beceriler arasına girmesini hızlandırıyor.
- Ezbere dayanan meslekler yapay zeka tarafından devralınacaktır. İnsanoğluna yalnız yaratıcılık gerektiren işler verilecektir. Galiba bütün işlerin orta kademesi bilgisayara devredilecek.
- Dokunmayı gerektiren hizmetler bize kalacak. Buna da şükür.
- Demokratikleşmeyi ise yavaşlatıyor. Dünya fakirleriyle dünya zenginleri arasındaki farkı kapatma çalışmalarını yavaşlatıyor. Göç hareketlerini hızlandırıyor.
- İstatistiklerde dinin öneminin dünyada arttığı görülüyor. Pandemi yüzünden artan ölümler ve sefalet çaresizliği yaygınlaştırıyor: Çaresiz kalanın tek umudu Allah’tır. Son dostu da Allah’tır.