19 Mayıs 1919’dan 14 Mayıs 2023’e değişmeyen konu: Manda (Dış Koruma)!

Seçim konusu güncel ama yazacaklarım yüz yıllık tarih, yani pek güncel sayılmaz.

Geçen aralık ayında yayımlanan 42 numaralı blogda “Siz hangi partiye oy vereceksiniz, Halil Bey?” diye sorulmuş ve “Ben hiçbir siyasi partiyi tutmam, ben devleti tutarım.” demişim.

“Tamam da seçim sandığına gidince birine oy vermek zorundasınız.”

Seçim pusulasını sandığa atarken birkaç dakikalığına parti tutarım ama sonra gelecek seçime kadar hep kazananı desteklerim.

“Seçimi alan sizin oy vermediğiniz parti olsa da mı?”

Tabii. En beğenmediğim parti bile kazansa artık onu desteklerim, hep.

“Muhalefet etmek diye bir şey yok mudur?”

Vardır tabii ama bu muhalefet partilerinin işidir. Benim kendi hayatım var, hedeflerim ve sorumluluklarım var. Öyle değil mi?

Diye cevap vermişim. Kısacası bu yazdığımda parti propagandası yok. Hiç yok. Sadece Atatürk’ün 19 Mayıs 1919’da yaptığı bir seçim hakkında iki laf etmek istiyorum. Samsun’a ayak bastığında karşısında iki yol vardı. Nitekim Erzurum ve Sivas Kongrelerinde bu tartışıldı: Manda konusu!

Silah arkadaşları ikiye bölünmüştü:

  1. Bağımsızlık, yani Kurtuluş Savaşı isteyenler.
  2. Amerikan Manda’sı isteyenler, yani “Biz Osmanlı’yı yönetemedik, sonuç ortada. Batı, güçlü devlet kurmasını iyi biliyor. Aralarında Amerika düşman cephesinde ama savaşta birbirimize hiç kurşun sıkmadık. Bir süreliğine yeni doğuracağımız Cumhuriyetimizin yönetimini Amerika yapsın.

Her iki seçeneğin temelindeki hesap mantıklıydı ve savunucular, Mustafa Kemal kadar vatanseverdi. Mustafa Kemal, bağımsız kalmayı daha doğru buldu ve bu uğurda Kurtuluş Savaşı’nda ölümüne vuruşmayı seçti. Kurtuluş Savaşı’nda yenilseydik köle olurduk. Diğer yoldan (Amerikan Mandası) gitseydik durumumuz  bugünden daha iyi mi yoksa daha kötü mü olurdu bilemeyiz tabii.

Bizimle aynı zamanda Irak, İngiliz ve Suriye, Fransız Mandası oldular. Durumları iyi değil ama Güney Kore, Amerikalı ağabeyinin elini öpmeye devam etmesine rağmen durumu çok iyi. Geçmişe bakıp bugünü değerlendirmek kolaydır ama bir adım daha ileriye gidip geçmişe ve bugüne bakarak yarını tahmin etmek imkansızdır. Amerika, her an Güney Kore’den Kuzey Kore’nin nükleer silahlarına karşı direnmesini isteyebilir.

Türkiye’nin durumu, 19 Mayıs 1919’dan 14 Mayıs 2023’e değişmemiştir. Türkiye, bağımsızlığına öncelik vermeyi tercih etmemiş olsaydı şimdi belki refah seviyemiz Güney Kore’ninkinden daha yüksek olurdu. Belki! Belki de Türkiye parçalanmış veya yok olmuştu. Biz Türkler de onun bunun ikinci sınıf vatandaşları olarak boynu bükük yaşamayı öğreniyorduk. Bilemeyiz. Kimse bilemez. ‘‘Herkes aklı kadar’’ derdi annem ama bu seçim akıl işini aşar: İçgüdüsel bir karardır. Aklımızdan çok, duygularımıza güveneceğiz.

Benim “Batı’yla kavgayı bırakalım, gelsinler yatırım yapsınlar, hep beraber zenginleşelim.” diyen arkadaşlarım da var, “Ne zenginleşmesi, hayal görmeyin, elimizdekini de alırlar.” diyenler de var. Hepsi dürüst, akıllı insanlar. Hangisi mi haklı? İlerisi, yıllar sonrası bilinmez ki. Bilinmez ama yıllar sonramız, esas bu karara bağlı. 104 yıl sonra Mustafa Kemal’in ‘Amerikan Manda’sı mı, Bağımsızlık Savaşı mı?’’ sorusu hâlâ seçimlerde birinci önceliği korumaktadır. Herkesin hayatındaki öncelikleri farklıdır tabii. Benim birinci önceliğim, bu sualin cevabıdır.

Gelecek yazımda tekrar ‘‘Z kuşağının gençleri arasında 150 yaşına kadar yaşayacak olanlar var.’’ konusuna devam edeceğim. Onları neler bekliyor acaba, diye tahmin yürütmeye çalışacağım.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.