Ölüm bir şiddet türü müdür?

Öyle olduğu, hatta en büyük şiddet türü olduğu kabul edilir. Oysa bazı durumlarda ölümü bir kurtarıcı olarak çağırdığımız olur.
Evet, ölümü bir kurtarıcıdan öte, hatta bir armağan olarak görenleri biliriz. Tuhaftır ama İntihar bu dünyadaki şiddetten kurtulmanın en sık kullanılan yollarından biridir. Şiddetten kurtulmanın yolu yine şiddettir yani. Ya onu ya kendini öldüreceksin. Büyük İngiliz Devlet adamı Churchill ülkeler arasındaki anlaşmazlıkları çözmenin tek yolu savaştır, derdi. Ne siyasetin ne diplomasinin barışa katkı sağladığını tekrarlar ve önce savaşmadan barışa ulaşılamayacağına inanırdı. Siyaset ve diplomasinin bir aldatmaca oldukları doğru olabilir mi?
Kurtulmak için intihar edenlerin dışında üç intihar türü daha tanıdım:
1. İntikam almak, cezalandırmak için.
2. Meydan okumak için
3. Farkına varmadan intihar eden.
No1 e hepimiz rastlamışızdır. Bu dünyadan umudunu kesmiştir veya acıya dayanamamaktadır. Bunlar “Öleyim de kurtulayım,” diyenlerdir. Bu yaptıklarını nedense doğru bulmayız ama içimizden “Çok çekti,” veya “Kurtuldu, zavallı,” demekten de kendimizi alamayız.
No2 “Benim değerimi anlamadı veya anlamadılar,” diyenlerdir. Ölerek birilerini o takdir edemedikleri değerden mahrum ederler, dünyayı fakirleştirirler. Takdir edilmemenin öfkesiyle birilerinden intikam alırlar. Aslında bu değerden yoksun kalan dünyanın bu kaybı umursamayacağını onlar da bilir ama uzun süreli hayal kırıklıklarının ve öfkenin bileşiminden intihar mantıklı görünebilir. “İnsanı intihara sürükleyebilecek kadar önemli şey ne olabilir?” diye hayret etmeyin lütfen. İki şey bunu yapabilir: Karşılık görmeyen derin sevgi ve karşılık görmeyen büyük fedakârlık. Hele bu ikisi üst üste gelirse acının dayanılmaz olabileceğini düşünüyorum. Çocuğundan veya kardeşinden nankörlük görenlerin hayata küstüklerini gördüm. Vatanları için büyük fedakarlıklar yapmış olup da devletin veya çevresinin bunu takdir etmemesine öfkeyle karışık büyük bir acı sonunda, her şeylerini terk edip, sessiz ve yavaş bir ölüme kayanlar da gördüm.
Ben “Şiddet her yerdedir,” dediğimde çok ciddiyim. Her yerdeyse, olmadığı bir yer yoktur anlamına gelir. Sonuçta, şiddetten korunmuş bir yer, bir düşünce veya bir duygu bulamadım, henüz.
Bence en ilginci 4 üncü gruptur, yani farkına varmadan intihar edenler. Galiba en kalabalık olan da bu sınıftır. Eminim siz de bunlardan birkaçını tanımışsınızdır. Şöyle anlatayım: Büyük Hata işleyenlere ben “Farkına varmadan intihar ediyor,” derim. Bu Büyük Hata, Suç veya Günah işleyenler genelde toplum tarafından dışlanırlar. Bu çok ağır bir cezadır. Bazen bu yanlış yolun daha başında olanları görürüm ve içimden “İntihar ediyor ama farkında değil, zavallı,” derim.
Bu 4. Grup intihar diğer türlerden farklı olarak manevi intihardır, yani ölünmez. Büyük yıkım veya derin acılar çekilse de, dayanıklı olan tekrar canlanabilir. Tabii bu geçirdiklerinden sonra dirilen kişi artık aynı insan değildir. Birçok şey kaybetmiş, yorulmuş ve çaptan düşmüş olabilir. Tersi de mümkündür, yani o kaybettikleri sayesinde şimdi hafiflemiştir ve böylece daha iyi durumdadır. Ne var ki hayatta ‘ya o, ya bu’ yoktur, ‘hem o, hem bu’ vardır ve aslında bazı şeyleri kaybederken, başka şeyleri de kazanmaktayızdır. Sorun şudur ki, kaybettiğimizi hemen vereceğiz ama kazandığımızı ancak ilerde elde edebileceğiz.
Liseden bir arkadaşım var, 69 yıldır görüşürüz, yazışırız. Dedeleri kendi soyatlarıyla bütün Avrupa’ya şarap satmışlar. Arkadaşım hepsini kaybetti ve derinden sarsıldı. Sonra toparlandı ve mutlu bir hayat kurabildi. Bir gün bana şunu yazmıştı: ‘Hayatımı ıskaladım ama kendimi kurtardım.’ Unutmadım. İnce bir fark yakalamış. Size yazıyım dedim.
Gelecek yazımda ‘İhanet mi, cehalet mi Türkiye’ye daha çok zarar verdi?’ diye soracağım. Bu soruyu ben icat ettim. Şimdiden haber vereyim de sizi ilgilendirmeyen bir konuyla zamanınızı kullanmış olmayayım.