Çocuklarım, torunlarım ve torunlarımın torunları ve ben, hepimiz hayattaysak ne olur?

Diyelim ki bayramda toplandık ve ben, “Herkes burada mı?” diye sordum ve aramızdaki ikinci en yaşlı kişi olan eşim Rengin, “Eksik yok.” dedi ve bir alkış koptu.

Ortalama 30 yıl arayla çocuk yaptıysak ve her çift ortalama iki doğum yaptıysa takriben 50 kişi toplandık demektir. 

Bunların yarıdan fazlası, birinin torunudur ve torunlardan biri “Eksik var, esas baş artist kayıp; uyan ey Azrail, neredesin?” demiş olamaz mı içinden? Şakadan veya yarı ciddi? Bence mümkündür. Bunca yaşlı neden hâlâ ortalıkta? Yer kaplıyorlar, kalabalık yapıyorlar, ‘‘Öyle değil böyle yap!’’ diye işlere karışıyorlar. Saygı bekliyorlar. Yani sözleri dinlensin istiyorlar. Minnettarlık bekliyorlar ama büyüklerimize olan borcumuzun ne zaman biteceğini söyleyen yok. Sonsuza dek alttan mı alacağız? Bir de sevgi bekleyenler var. Bu çok zor çünkü sevmek de sevmemek de elimizde olan duygular değil ki.

Yaşı yakın olanlar arasında rekabet sık sık kıskançlığa dönüşmüyor mu? Babanın oğlunun başarısı altında ezildiği çok görülmez mi? Kıskançlık yine iyidir: Ondaki bende de olsun der bazen bir anne, kızının taze güzelliğine bakarak. Bir de haset vardır: Onda olmasın, bende olsun. Hatta ondaki bana geçsin. Para konusunda haset kıskançlıktan daha yaygındır: Benim olsun ama bu arada onunki de yok olsun. Düşmanca duygular arasında kinden, nefretten veya intikam alma ihtiyacından daha tehlikeli bulurum hasedi. Uzun yıllar boyunca, bana hasetle bakanlardan beni koruması için Allah’a dua ettim. Sonra bir gün vazgeçtim, çünkü düşündüm ki kalbinde haset duygusu besleyen kişi, bana ileride yapacağı kötülüğü düşünerek her gün kendi ürettiği haset zehrinden bir damla içiyor. İnsanoğlunun farkına varmadan kendi kendine verdiği cezaları çok ilginç bulurum.

Hasedin birkaç çeşidi vardır. Bugünkü konumuz yılana benzeyen türü değil, yarı masum olanıdır. 150 yaşına kadar yaşayanları gören gençlerin arasında, ‘‘Dede çok masraflı; gitse de bir nefes alsak.’’ diye düşünen var mıdır, yok mudur? Bence vardır. Çok mudur, az mıdır? Her aile farklıdır. Yakınlarınıza ve kendi içinize bir göz atıp düşünün. Aceleniz yok: Dedeleriniz bugünden yarına 150 yaşına varmayacaklar. 

AİLE KURUMUNUN YAPICI GÜCÜ, SAĞLADIĞI DAYANIŞMADADIR. AİLENİN İÇİNDEKİ YIKICI GÜÇ İSE REKABETİN SEBEP OLDUĞU KISKANÇLIK VE HASETTEDİR. Ülkemde hâlâ yapıcı tarafı, yıkıcılığından fazladır. Bu konunun önemi belli: 150 yaşına kadar yaşanan bir ailede, yaşlılar için ‘‘Bunlar ne zaman gidecek amma da uzadı.’’ diye konuşulacaktır. Paylaşılacak şeyler var: Dedelerin elinde tuttuğu yetkiler, gelirler, sosyal statüler, çıkan ve çıkacak fırsatlar… Özetle yalnız parasal değil, manevi güçler de paylaşılmayı uzun zamandır bekler oldu.

MİRAS KONUSUNDA SABIRSIZLIK ARTACAKTIR.

İki büyük bela daha da büyüyecek, dedik ve rekabetten başlayıp mirasa geldik. Oysa, bir de gelir dağılımındaki adaletsizliğin yarattığı belaların büyüyeceğinden bahsedecektik? Bahsettik ama fark edilmedi galiba. Miras dedik ya. MİRAS GELİR DAĞILIMINI DAHA DA BOZAR.

Gelecek yazımızda.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.