KİM KİMİ SEVER?

19 yaşında…

Dün birisi “Bizim millet kitap okumayı sevmiyor.” dedi.

“Kitaplarım az satılıyor olabilir ama alanlar mutlaka sonuna kadar okuyorlar.” dedim.

Biraz düşündükten sonra “O zaman yazdığınız beğeniliyor ama ambalajınız itici.”

Roman yazıyorum; 300 sayfa kitaptan başka hiçbir yere sığmaz.

Öyleyse roman yazma. Gazeteyi okumuyor dünya, senin 300 sayfanla mı güreşecek?

Güreşecek dedi. Sevişecek demedi. Kitap yani zevk değil eziyet mi? Ben okumadan ve yazmadan duramam ki! 

İlle de yazmak zorundaysan internette BLOG diye bir icat var, orada birkaç satır yazabilirsin. Yazı dünyasının son kalesidir, Blog’un kıymetini bil.” dedi.

İlk bloğumun açılışını hangi konuyla yapayım derken “Bizim millet kitap okumayı sevmiyor.” sözünden devam edeyim. Doğrudur, sevmiyoruz. Zorla değil ya! Matbaa Osmanlı’ya geç gelmiş diyorlar. Yanlış: Hiç gelmemiş! 3. Ahmet emretmiş de kurulmuş ve on bir kitap basıp kapanmış. Okumak nasıl bir eziyet olmalı ki padişahın kızmasını göğüslemeye razı olmuşlar. Padişahın okutamadığını ben mi okutacağım? Fazla kibir olur.

Okumayı sevmiyoruz işte. Öyleyse sevmek ve sevmemekten bahsedelim. Gün içinde en çok kullandığımız kelimelerdendir. Yine dün bir esnaf “Bu devleti niye seviyorsun, Halil Abi?” dedi. Devlet diyordu ama hükümeti kastediyordu.

“Sevmediğin bir partiyse de mi?”

“Siyasette sevip sevmemek yoktur, çıkarlar vardır.” dedim.

1990’ların başında Alman Başbakanı Helmut Kohl gelmişti ve İstanbul’un bazı önemli kişilerinin arasında beni de bir kahvaltı toplantısına çağırmıştı. Bir gazeteci Alman Başbakanına “Siz vatanınızı çok sever misiniz?” diye sordu. Adamın yüzünü göremedim ama cevabı geciktiğinden, şaşırdığını anladım. Sonra gülerek “Ben sadece karımı severim, vatanıma ise hizmet ederim.” dedi.  

Sevmek mi, sevilmek mi daha önemlidir, karar veremedim. On dokuz yaşımdayken ilk aşkıma “Seni seviyorum.” dediğim o anı hatırlıyorum: Ben çok heyecanlıydım ama o gülerek “Beni herkes sever, ben seni seviyor muyum, sen ona bak.” dedi. Bir gün dostum Çetin Altan’la Belgrad Ormanlarına yürüyüşe gitmiştik. Çetin her yerde sohbet edecek birini bulurdu. O gün de bir polisle konuştu. Bir aralık adam “Ben Allah’ı çok severim.” dedi. Benimki “Senin onu sevmenin bir önemi yok, Allah seni seviyor mu ona bak.” dedi. İlk sevgilimin aynı cevabı verdiğini anlattım ve çok güldük. Rahmetliyi bazen arıyorum. Benden daha zeki olanların arkadaşlığını çok severim ama benim onları sevmem kadar onların da beni sevmesi önemli, değil mi? 

8 yorumlar

  1. Muhterem Beyefendi;
    Instagram paylaşımlarınızdan aldığım keyfin fazlasını blog yazınizdan aldım. Sık sık yazmanız dileğimle, saygılar sunuyorum.

  2. Evet! Güzel oldu. Roman başka blog başka.
    İki roman arası arayı sıcak tutacak bu yazdıklarınız.
    Ellerinize sağlık.
    Saygılarımla bilge adam.

  3. Sizi kutluyorum nette blog oluşturup yazı yazma kararınız için ,gençlik anınızı gülümseyerek okudum …
    Yazılarınızı merakla izleyeceğim …
    Sevgiler

  4. Alimle otur ,alırsın MERTEBE ,cahil ilen otur ,dönersin MERKEBE ! ! ! Atalarımız ,ne doğru söyler sarf etmişler.

    Sizin gibi bir deryadan ,bir damla içebilmek, Şeref ve Gurur dur .Benim için ,Yazılarınızı DÜŞÜNCE UFKUMU genişletecek ,bana yeni görüş açıları katacak olması hasebiyle ,dikkatle okuyup ,takip edeceğim .

    Bu kararınızı DESTEKLİYOR; ve , yazılarınızı bekliyorum .

    Saygı ve sevgilerimle . . .

  5. Yazılarınız çok güzel ve akıcı konuşmanız da öyle insanlara çaktırmadan bir şeyler öğretmenizide çok beğendim sizi izleyeceğim

  6. Herkesin elinde telefon. Okunulur olmak için blog güzel bir yol. Ayrıca ben beğendim devamını da bekletim. Başarılar.

  7. Kitabın az okunmasının sebebi gayet basit aslında: cep telefonunun veya bilgisayar ekranının parlak beyaz tonuyla, kitabın yazıldığı sarımtrak kağıdın soluk yansıması.

    Bu farklılık insan gözünün epigenetik (kişi bazında) bir değişim geçirmesine sebep oldu. Insanlar parlak yüzeye yazılmış yazıları soluk sarıya yazılmış klasik kitap ortamından daha rahat okuyor.

    Size blog yazmanızı tavsiye etmelerinin örtülü sebebi de inanın bu. Insanlar çok zor kitap okuyor artık. Çünkü gözleri kağıttan ekrana doğru bir tür epigenetik uyum evrimi geçirdi.

    Maalesef bana göre durum bu…

Ertuğrul Artar için bir cevap yazın Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.