Dış Politikanın Hayatımıza Etkisinde Yunanistan Örneği

Önce güvenliğimiz, bağımsızlığımız ve istikrar için en uygun dış politikalar seçilir. Sonra devletin ülke kaynaklarının (vergi, yatırım, eğitim, savunma gibi) hangi öncelik sırasına göre bölüştürüleceği kararlaştırılır.
O anda içeride paylaşım kavgaları başlar ve bizim bütün zamanımızı alır ama hayatımızı fazla etkilemez. Bu kavgalar sokak kedilerinin çöp kutusunun etrafında yaptığı kavgalar gibidir: Ömür boyu sürer ama pek bir fark getirmez çünkü çöp kutularının sınırı bellidir. Esas iş evlerin mutfağındadır ve bunu her kedi bilir. Ev hanımlarıyla karşılıklı çıkar örtüşmesi sağlamak için ince dış politikalar geliştirirler.
Medya, iç didişmeleri köpürtür. Biraz endişe, bazen korku ve devamlı merak duygularını katarak stabil hayatımızı renklendirir. Sonuçta işin anası dış politikadır ve iç politika sadece danasıdır. Anne ineği sağlıklı tutmak için bilgi gerekirken anne inek, biraz süt emzirdi mi danası hoplayıp zıplar.
Bu konuya örnek olarak Yunanistan’la dış politikamızı seçtim çünkü o kadar basittir ki, yarım bloga sığdırabilirim.
Yunanistan diye bir devlet veya devletler topluluğu 2.500 yıl önce vardı. Ana toprağı küçüktü (Bugünkü Yunanistan, Adaları ve Anadolu’nun yarısı) ama o kadar dev bir kültür yarattılar ki, bugünkü dünyamızda hangi alanda bir konuya dokunsak kökü onlara uzanır. Felsefe, bilim, her şey! Müthiş bir insanlık olayı! Derken haritadan silinerek Roma İmparatorluğu’nun fakir bir vilayeti oldular. Roma da Atila’nın Hunlarının ve Gotların saldırısıyla başkentliğini kaybedince yeni başkent İstanbul oldu ve Yunanistan yarımadası oradan yönetildi. Bazı bölgeleri İspanyol Katalanlarınki ve İtalyan Venediklilerinki gibi deniz devletlerinin hâkimiyetine geçti. Nitekim biz Selanik’i Venediklilerden aldık. İstanbul’un fethinden sonra Osmanlı Sultanlarının bir ünvanı da Kayser-i Rum, yani “Roma İmparatoru” oldu. Osmanlı zayıflayınca da önce Rusların (Kont Orlov) ve sonra Avrupalıların gayretleriyle bir Yunan Devleti yoktan var edildi. İlk kralları zaten Bavyera Kralı ünlü I.Ludwig’in oğlu Otho oldu. Ondan sonra da Alman Hanedanlarından krallar geldi. Hâlâ da Batı bu suni ürünü ayakta tutmak için büyük masraflar yapmaktadır.
1821’de Yunan Devletine bu uluslararası destek karşılığında, Osmanlıyla savaşma görevi verildi. Ardından Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasını önlemesi için Kurtuluş Savaşı’nda Yunan ordusu Avrupalıların ve Amerikalıların gemileriyle İzmir’e taşındı. İstanbul’u ve bütün Anadolu sahillerini fethederek şanlı atalarının Antik Yunanistan’ını tekrar kurma hayaliyle gelip öldüler ve öldürdüler. Son birkaç yıldır hayallerini küçülttüler ve Ege Denizini bir Yunan Gölü yapma rüyasıyla yetiniyorlar. Gelir getirecek fabrikalar kurmak yerine, masraf yapan savaş uçaklarına giden bu büyük borçların bizi yolumuzdan alıkoyamayacağı bir yana, geri ödenmesi imkânsızdır. Batı bir mirasyedi beslediğini henüz fark etmedi, iyi!
Bağımsız hareket edemediği için aslında bir garnizon devleti olan Yunanistan için Türkiye’nin dış politikası bir “Turizmde İş Birliği Projesi” seviyesindedir. Yunanistan bizim ABD, NATO veya Avrupa Birliği gibi ana politikalarımızın bir parçasıdır ama arka sayfalarında yer alan bir paragraftır.
Rusya politikamız ise faklıdır.