GÜVENİN YOK OLMASI NEYİ DEĞİŞTİRDİ?
Zaten mevcut değildi ki.
‘Aşk ve Güven! Herkes lafını ediyor ama rastlayan yok.’ Bu şakaydı. İkisi de var ama emek ve şans lazım.
Güvenin iyi bir şey olduğu kabul edilir. Bir erdemdir. Çok da yararlıdır. Hatta kutsaldır: ‘Güvene ihanet’ dinlerde ağır günah, hukukta ağır suçtur. Binlerce yıldır böyledir ama binlerce yıldır da güvenmek çok risklidir. O kadar ki bazılarına göre güvenmek aptallıktır veya sorumsuzluktur.
Demek ki dünyada hep iki ters akım olmuş: Güvenerek yaşamaya çalışanlar ve güvenmeden yaşamaya çalışanlar. Sorun şu ki güvenmeye inanmayanlar da inanıyormuş gibi yapıyorlar ve başlangıç şartları değişince anlaşmayı bozuyorlar. Bu davranışa şimdilerde çifte standart deniyor: ‘İşimize geldiği sürece varız,’ mantığı!
“Ortam çok hızlı gelişiyor: Uzun vadeli anlaşma olmaz. Esnek ilişkiler istiyorum. Şartlarla birlikte ben de değişirim,” diyor Trump. Homurdananlara “Er meydanı pazarlık masasında: Aklın, bilgin, paran, ezcümle toplam gücün kadar pay alırsın,” diyor.
Ben de bu iş zaten dünya kurulalı beri hep böyleydi, herkes ancak gücü kadar vardı. Bunu Başkan Trump bu hale sokmadı, o sadece dürüstçe bir durum tespiti yapıyor: Güven temelli ilişki yotur, hiçbir zaman olmamıştır. İlişkiler müzakere masasında kurulur ve gelişen şartlara göre güncellenir, hatta gerekirse sıfırdan tekrar inşa edilir,” diyor.
Doğru mu bilemem ama zamana uygun.
Dış politikada böyle davranıyor. Aynı kuralları iç politikada kendi halkına da dayatabilecek mi? Kamu alanında Güven temelli yerine Pazarlık Temelli İlişkiler geçerliyse kişisel hayatımızda da gelişmeler bu yönde mi? Karı-koca veya baba-oğul ilişkileri de güven temellinden müzakere temeline mi kaymaktadır?.