30 Ağustos Dünya Tarihinde Elde Kılıç At Üstünde Kazanılan Son Zaferdir

Böyle olaylar aklımdan çıkmaz ve bu yüzden hayatımı etkiler. Düşünün, karşı tarafta makineli tüfek kurşun yağdırıyor: “taka taka taka” diye kurşunların vızıldadığını duyuyorsunuz. Elde kılıç “Allah!” diye haykırıyorsunuz ve o savaşı siz kazanıyorsunuz. Onlarda makineli tüfek, top, kamyon ve uçak (bizde 10 onlarda 50) üstünlüğü var. Ben makine mühendisiyim. Demirden ve sayılardan anlarım. Hesap tutmuyor, kaybetmemiz gerekirdi. Demek ki, görünmeyen bir şeyler daha var. Ben Türklerin kullandığı o görünmeyen güçleri incelerim. O güçleri nereden bulurlar, nasıl kullanırlar, ilginçtir. Soyut şeylerdir bulduklarım, ne oldukları tam anlaşılmazlar ama açıkça görünen sonuçlarından var oldukları tahmin ediliyor. Aşk için de bunu söylerler: Kimse görmemiş ama sonuçlarına bakılınca mevcudiyetinden kuşku duymamız imkansızdır.
Bizim “Tarihte Son Kez” bir hikayemiz daha vardır: 1950’de Kore Savaşında! Bir Türk Tugayı var. Kunu-ri’de Çin Ordusu tarafından kuşatılıyor. Durum çıkmazda, müttefikler yardım edemiyor. Savunmamız çökmek üzereyken komutan “Süngü Tak!” emri veriyor. Bizimkiler süngü takıp saldırıya geçiyorlar ve sorunu çözüyorlar. 30 yıl önce yazdığım “Neden Halil Bezmen?” adlı ilk otobiyografimde bu olayı belgelerle incelemiştim (Kaynak olarak kendimi gösteriyorum, ne hoş!) ve Amerikan Genel Kurmayı savaş süresince süngü takmalarını askerlerine emretmişti. Hikaye bu kadar: Tarihte son süvari zaferi, son süngü zaferi… Yoruma çok müsait. Genelde “Amma da geriyiz.” diye tepki alırım, ender olarak gözle görülen başarının görünmeyen sebebini merak edenler oluyor.
Bir Amerikan Generalinin Kore Savaşı hatıratında okudum. Teknolojik olarak fakirliğimizi anlattıktan sonra “Teftiş için her ülkenin birliklerini dolaştıktan sonra, ne yapar eder geceyi Türk Karargahında geçirmeye çalışırdık. Çinliler karanlık bastıktan sonra kamplarımıza sızmakta son derece ustaydılar ve sessizce uyuyanların boğazını keserlerdi. Bir tek Türklere bulaşmazlardı. Bu yüzden biz Türk Karargahına ‘İstanbul Hilton‘ adını takmıştık. Sebep, Türkler, gece sızmaya çalışan Çinliyi yakaladıklarında, hemen orada infaz ediyorlardı. Esir almak, esir kampına göndermek filan yok Cenevre Kuralları mı? Geçiniz. Türk’ün savaş geleneği Cenevre’den çok daha bize göre, sinsice uyuyana saldıran bu kalleşliğini öderdi, şerefli bir esir muamelesi hak etmezdi.” Pentagon o gün bu görüşü kabul etti.
Böyle soyut olaylar her türlü yoruma açıktır. Bizden önce de bu tür aykırı durumları inceleyenler var. İbni Haldun’un (1332-1406) analizleri mantığıma daha yatkın. Tabii böyle araştırmalarda mantıktan söz edilebilir mi, bilmem. Kimin mantığı?
30 Ağustos’umuzu anlamak için Kunuri-ri’yi ekledim. Yenileri olmaktadır. Ben Türk’ü dikkatle izlediğim için hesapta olmaması gereken bazı olayları yakalıyorum.
Sevgiyle kalın.