Emeklilik, Rekabette Yenilgidir

150 yaşına kadar yaşayacak olanlar, 3 alandaki gelişmelere dikkat etmeliler:

  1. Rekabet.
  2. Gelir dağılımındaki eşitsizlik ve doğurduğu memnuniyetsizlik.
  3. Eğitimde doğru düşünmeyi öğreten yapay zekâ.

İlk iki sorun, ömür uzadıkça büyüyecek.

Rekabet malum, her yerde var. Rekabet olmayan bir alan ben bulamadım. İyi midir, kötü müdür diye ayırmak için boşuna kafa yormayın, var işte! Bizim sorunumuz, artacak olmasındadır. Örneğin, futbol maçını 2 kere 45 dakika yerine 2 kere 60 veya 3 kere 45 dakika gibi yahut çamurlu sahada oynamak gibi. Okuyucularımın arasında çamurlu sahada oynamış olanlar beni hemen anladılar: Top bazen yuvarlanır, bazen düştüğü yerde kalır, bazen iki parça olarak uçar ve hangisinin top hangisinin çamur olduğu hemen anlaşılmaz. Daha önemlisi her hareketin yorucu oluşudur, kramponların arasında çamur vardır. Üstünüzde, ellerinizde ve yüzünüzde de… Yorucu mu dedim? Tüketicidir. Tüketici olan nedir? Rekabet! Karşı takım ve doğa! Ne güzel rahmet yağıyor.

Çalışanlarının maaşını ay başında bir türlü toplayamayan sanayici de bilir. Kabahat yeni kredi açmayan bankada mı? Yok canım, rekabette tabii. Kısacası yaşamak, rekabeti yönetmekten başka bir şey değildir. Emekli olmak rekabetten kurtulmaktır sananlara sürprizim var: Samimi oldukları emeklilere bir sorsunlar, emeklilik yolun sonunda, bir nefes alıp dinlendiğimiz, hayatın tadını çıkardığımız, ege sahilinde bir zeytin bahçesi midir?

Sanmıyorum çünkü emeklilik henüz yeni bir icattır. Zaten doğada yoktur. Refah devletinin (sosyal kapitalizmin) bir çocuğudur, ‘’İnsan Hakları’’ denilen kul icadının şirin bir çocuğudur. İş görür mü? Görür! Ne kadar? Buna okuyucularımın bir kısmı gülümseyerek “Çocuk ne kadar iş görürse, o kadar iş görür!”, bir kısmı da “Hiç yoktan iyidir, hatta hiç yoktan çok daha iyidir, buna da şükürler olsun.” diyecektir.

Ben ne diyorum? Siz asıl onu bilmek istersiniz, değil mi? Ben “Emeklilik, rekabette yenilgidir.” derim. Yüz çeşit yenilgi türü vardır. Benim yayımladığım 14 ve henüz yayımlamadığım 5 kitapta (3 tarih/otobiyografi ve 15 tarihi roman) insanların yenilgilerini yazdım. Yenilgilerden dram olur, zafer sıkıcıdır.  Ben yenilgileri incelerim ve anlatırım. Zafer, piyangonun vurmasına benzer çünkü heyecanı en çok bir gece sürer. Yenilgi, önce yenilirken umutsuzluk içinde çırpınışı ve sonra da tekrar ayağa kalkma çabalarının umut dolu mücadelesi vardır. Hele büyük zenginlerin zaferlerini anlatan hatıratları hiç çekilmez: ‘’Çok çalıştım, çok dürüsttüm!’’ Sırrı buymuş meğer. Roman veya haber, insanoğlunun düşüşünü yazmalıdır ki satsın. İnsanın düşüşü gizemlidir çünkü düşüşünün sırları bir türlü çözülememektedir.

Dedemden bahsetmezsem olmaz: ‘’Çok yumruk atan değil, çok yiyebilen kazanır. Düşmek önemli değil, sen bu arada tekrar kalmayı öğrenmeye bak.’’ derdi.

150 yaşına kadar yaşayacak olanlara dönelim. Bu lafın emeklilikle ne alakası mı var? Olmaz mı? Emekli olan o yaşa ulaşamaz, bence. Durduğu an, paslanır ve çürür gider. ‘’Emeklilik yenilgidir.’’ sözümün anlamı budur. O, 150’ye kadar yaşayacak olanlar aman tembellik edip emekli olmasınlar. Rekabet bitmiyor ki siz emekli oldunuz diye. Doğa böyle: Durmaya izin yok. Fransa’da (Nisan 2023) halk sokaklara dökülmüş ve grevlerle hayat felç olmuş durumda çünkü yeni kanunla emeklilik yaşı 62’den 64’e çıktı diye. Ya 150’ye doğru ömrün uzamakta olduğunu fark ederlerse ne yaparlar, bu Fransızlar?

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.