Robot aşkı

Yapay zekâ her yerde. Çamaşır ve bulaşık makineleri,100 yıldır kendi başlarına yıkayıp kurutuyorlar. Her taraf elektronik. Uçaklar, çoktan beri otomatik pilotla yere konuyorlar. SİHA ve İHA’lar uçan robot değil de nedir? Her gün yeni bir robot fabrikaları, daha az insanla çalıştırır duruma getiriyor. Otomobil montaj hatlarında cıvata sıkan adam mı kaldı? Yalnız işçilerde değil, entelektüel ağırlığı olan mesleklerde de eğer hafıza önemliyse robotlar daha çok rol alıyor: Örneğin, hukukta ve tıpta.
İnsanlar için bir tehdit oluşturur mu?
Ne tür tehdit?
2 Tehdit olabilir;
a. İşimizi elimizden alabilirler.
b. Bize düşmanlık edebilirler.
Cevap veriyorum:
a. Biz robotları zaten o işi artık kendimiz yapmayalım diye tasarlıyoruz. Çoğalmalarına memnun olmamız lazım. Robot tarafından yok edilen o basit işleme veya iş yerine birkaç misli robot üretim iş yeri doğuyor. Ne zaman istihdam azalmış ki? Bizde her yıl artan nüfus kadar iş yeri doğmasa (evet, yılda bir milyondan fazla) doğanların karnı nasıl doyardı, sokakta yatmadıklarına göre çatıyı nasıl bulurlardı?
b. Düşman robot, bir medya icadıdır. Huzurlu haber, haber değildir ama korku yaratan haber, haberin en arananıdır. Korku iyi satar. Medya da bunu bilir ve kendini dinletmek için lafa korku, endişe, gerilim ve arzu gibi iştah açıcı baharatlar katar. Ambalaj, satıcı için önemlidir ama alıcı için çöptür.
Sonuçta yapay zekânın bütün uygulamaları teknolojidir ve teknoloji uygarlıktır: Akan su, elektrik, okul, ilaç, doktor, emeklilik maaşı… Saymakla bitmez.
Yapay zekâ olmadan, robot olmadan bu işler yapılabilir mi? Hayır yapılamaz çünkü yapay zekâ bizden daha zeki. Bizim aklın sınırına geldik. Zaten sınırı belli: Aynaya bak sınırı gör. İnsanoğlu denilen biyolojik yaratığın zekâsının gelişme hızı açıkça görülüyor: Ben dedemden daha gelişmiş bir beyne sahip değilim. İlk insanları Habeşistan’daki müzede gördüm. En eskileri 2,5 milyon yıl önce oralarda dolaşmaya başlamış. Bunların 27 türü olmuş. Homo Habilis, Homo Erectus, Neandertal falan filan ve en son biz yani Homo Sapiens’ler yüz bin yıl önce ortaya çıkmışız. Bu 27 farklı ilk insan (hominid) türü bir süre yaşayıp yok olmuş. Birbirilerini yok etmiş de olabilirler. Sona biz kaldığımıza göre temizliği bizim yapmış olmamız da mümkün. Malum, biraz kavgacıyızdır. Yani demek istediğim, insanoğlu denilen biyolojik yaratığın zekâsının gelişme hızı o kadar yavaş ki ancak on bin yıllarla kıyaslanınca fark görülebiliyor. Zekâ gelişme hızımızı ölçmek hiç de zor değil: İki bin yıl önce Antik Yunan’la Roma’da ve bin yıl önce İslam’ın Altın Döneminde, Harezmî, Kindi, Farabi, Razi, ibni Sina ve Biruni gibilerin yazdıkları kitapları okuduğumuzda bizden daha az akıllı olmadıklarını açıkça görürüz. Öyle bir iki bin yılda beyin gelişmesi yok denecek kadar yavaş. Diğer taraftan bilgisayarların işlem kapasitesi (Moor Kanunu) her iki yılda bir iki misline çıkıyor. Tutmayın beni!
Durum bu olunca yapay zekâ korkulacak değil, bizim biyolojik zekâmız tarafında kullanılacak ek bir imkân. Yapay zekâ ölümcül müdür? Tabii ki öyledir. Bu dünyada ölümcül olmayan bir şeye rastladınız mı hiç? Fani dünya dediğimize göre hayatın kendisi ölümcül bir macera. Zaten öldürmek için teknolojiye ne gerek var? Adem ile Havva’nın oğlu Kabil, kardeşi Habil’i teknoloji kullanarak mı öldürmüş? Öldürücü olan silahın kendisi değildir, ”düşman” kelimesidir. Düşman kelimesi, en önemli hayat arkadaşlarımızdan biridir çünkü düşman içermeyen konu yoktur. Düşman kavramı beynimizdeki tahtında oturur ve bizi yönlendirir. Her düşman türüne karşı mecburen teknoloji geliştiriyoruz: Vahşi hayvanlara karşı hayatta kalabilmek için geliştirdiğimiz ”mızrak”, en büyük icadımızdır. ”Tekerlek”ten de daha çok iş görmüştür. Laf aramızda, kadınlar açısından en büyük icat ”Saç Tarağı” olabilir. Toprak altı eserleri sergileyen müzelerde binlerce yıllık bir tarak gördüğümde heyecanlanırım çünkü ilk şekliyle kalmış, daha iyi bir modeli geliştirilememiştir. İlk tarağı yapan büyük ustaya saygı!
Taraktan robotlara dönersek bakalım bu son zamanların aşkı, tarağa olan sadakatimiz kadar uzun süreli olacak mı? Her şey o kadar hızlandı ki!