Şikayetçiler ve ben

Sık sık şikâyet edenler kendilerini mutsuz ederler ama daha önemlisi beni rahatsız ederler. Gerçekçi şikâyet iyidir tabii, hatta yararlıdır; gelişmeyi onlar tetikler. O tür şikayete ‘yapıcı eleştiri’ deriz. Devamlı memnuniyetsizliklerini anlatanlar bu işte bir tatmin buluyor olabilirler çünkü kendilerinin bile inanmadığı yalanları şikayetlerinin sebebi diye sunuyorlar. Usta şikayetçiler yarı gerçekleri kullanıyorlar. Sonuçta hayatlarının ve dolayısıyla memleketlerini beğenmez oluyorlar.  Onu mutsuz eden bu memleketi tabii ki sevemiyor ve kendi ürettiği zehrin içinde çırpınıyor. 

Krizlerde mutsuzluk ve dolayısıyla şikayetler haklı olarak artar. Köylü krize dayanıklıdır ve her koşulda iyi kötü hayatta kalır. Şehirli ise, köylü kadar dış dünyadan bağımsız olmadığı için sarsılır. Aile bağları canlı olanlar bir dayanışma imkanı bulurlar. Aile dağılmışsa, sadece devlet yardım edebilir. Devlet ise elinde olanı dağıtır ama olmayanı veremez. Olmayanı verirse, devletliğini yitirir ve bu kez kendisi dağılır.

Şikayet eden çok olduğundan yaşayabilmek için onları doğanın bir parçası olarak kabul ediyorum. Bir tek şikayetlerini iftira üzerine inşa edenlere dayanamıyorum. Örneğin, tanımadıkları kişilerin hırsız oldukları için elektriğin pahalı olduğunu ileri sürenler. Böylelerine eskiden “Emin misin?” diye sorardım. O da “Tabii,” deyince “Emin olmak için hırsızlığına ortak olman gerek,” diyerek iftiracıyı cezalandırırdım.  Sonra da tabii o beni cezalandırırdı.

Devamlı şikayet edenlerin psikolojisini çok inceledim. Ciltler dolusu yazı var ama bana derseniz ki “Halil, tek cümleyle bu işi bize açıkla,” ben de “Şikayetçi bir şeyi elde etmek istiyor ama bunu açıkça itiraf edemediği için başka kişileri veya kurumları suçluyor,” derim. İnsanoğlunun sahip olmak isteyeceği çok şey vardır. Devamlı şikayet edecek yeni bir şeyler bulan birkaç tanıdığımı uzun yıllar inceledim. Ben, birçok şeyi uzun yıllar hafızamda saklarım, hem de karışık bir şekilde değil, sayarak saklarım. İstatistik meraklısı olduğum için saydığım şey zamanla artıyor mu azalıyor mu diye de hesaplarım. Bu devamlı şikayetçilerin istatistiklerini incelediğimde, birçoğunun “Her şeyi, hepsini veya hemen istiyorum,” gibi bir tutumda olduğunu saptadım.

Ben üç sebep görüyorum: Birincisi matematiği zayıf olduğundan isteklerinin pek mümkün olmadığını hesaplayamıyor. İkincisi insanoğlunun aç gözlü oluşudur. Evet bu yüzden durmadan fazlasını istiyor ve hemen gerçekleşmeyince de şikayet ediyor. Üçüncüsü,  şikâyetlerimizin kaynağı korkularımızdır. Bu üçünün hangiinin ağır bastığı kişiye göre değişir, tabii.

Alay etmek en ince şikayet türüdür çünkü komikliğin arkasına gizlenmiştir. Hele bir de güldürebilirse, şikayetin gerçekçi olduğuna çoğumuzu inanırız.

Hem beynimle hem kalbimle dinlediğim bir tek şikâyet vardır: “Aylardır işsizim!” Ben tuhaf bir insanım. Koca koca fabrikalara sahip olan bir ailenin çocuğu olmama rağmen, hayatım boyu hep bir gün işsiz kalabileceğimden korktuğumu söylesem, inanır mısınız? Hayatımı bilenler “Bu Halil’de korku ne gezer, hep riskli işler yapmış, gözü kara biridir,” diyecektir ama gerçek öyle değil, işte. İnsanoğlunu anlamak için önce korku nedir, onu anlamak gerekir.

Aynı şeyleri sevdiklerini keşfedenler bu benzerliklerine sevinirler ve dostluklarını pekiştirirler. Aynı konulardan şikayetçi olduklarını fark edenler de bu böyledir. Aynı futbol takımını tutanların karşılaşması gibi bir sıcaklık doğuyor aralarında. Şikayetin bir mutsuzluk işareti olduğuna inanırdım ama aldanmışım galiba: Karşılıklı şikayetlerini paylaşarak hoş zaman geçiren ne çokmuş. Bazı şeyleri anlayamıyorum. Fabrikada çalıştığım ilk yıllarda bir amirim vardı “Halil, Halil, her şeyi de anlamak zorunda değilsin ki!” derdi.

İyi öğretmen hayattaki duruşuyla öğrencisine hem doğruyu hem yanlışı gösterebilendir. Örnek vereyim: En büyük öğretmen annemizle babamızdır, değil mi? Onların görevi hayatımızı bizim yerimize yaşamak değil, bize öğretmektir. Kötülüğü yapmadan nasıl öğretebilirler ki, çizgi filmlerle mi? Onlardan şikayet edersek hayatı anlamadık demektir. Bence ne öğretmenin ne de anneyle babanın kötüsü olmaz: Hangisi bize daha yararlıdır bilmiyorum: İyiliği gösteren mi, kötülüğü gösteren mi?

Ben bana yapılan kötülüklerden şikayet etmeyi değil, ders almayı seçmiş biriyim.

5 yorumlar

  1. Sevgili patronum Halil Bey,
    Yazılarınızı ve kitaplarınızı büyükbir zevk ve hayranlıkla okuyorum
    Bir insanın iyi bir sanayici ,mükemmel bir yazar ve entellektüel olabileceğinin nadir bir örneğisiniz
    Size sağlıklı,mutlu ve eğlenceli bir yaşam diliyorum
    Saygılar

  2. Eee Bazen de sikayet etmek gerekiyor . Haksızlığı ortadan kaldırmak.bir tehlikeyi bertaraf etmek için.Baz en şikayet etmek haksız tepkilere ve tehlikelere yol açabilir.Bunu gidermek icin onurlu bir kominikasyona ihtiyaç olur kibunu yapmaz istek bir trajediye sebep olur.Cunku baziibdanlarimuz kaba ve psikopat yapılı neyazikki.Vebiz bunları ve tasavvur ve planlarını bilemeyiz .Bunlardan ve mufterilerden Tanrı insanlari korusun ellerini erdirmesin.Amin.

    1. Şikayetlerinizi yararlı olduğuna inandığınız zaman yaptığınızı yazıyorsunuz. Öyleyse itirazım yok tabii. Yarar varsa zaten şikayetin adı eleştiridir ve güzeldir. Ama gerçekten bir yararı oldu mu, arkanıza bakıp bir kontrol edin. Niyetinizin yapıcı olması çok iyidir ama yeterli değildir maalesef. Boşuna kendinizi veya karşınızdakini üzüyor olabilirsiniz. Saygıyla.

Hazım Kantarcı(Mensucat Santral Edirne) için bir cevap yazın Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.