Matematik bilmeyen adil olamaz. Vicdan ve matematik eşit değerdedir.

Matematik, adil olmaya yardımcı olur. Bir örnek vereyim: Henüz ilkokula gitmiyordum. Babam İkinci Dünya Savaşındaki kıtlığa karşı bahçede tavşan besliyordu. Hayatında hiç deniz görmemiş bir tavşan, bostan havuzuna atılınca yüzer mi, boğulur mu diye merak etmişim. Hayvancık çok güzel yüzmüştü ama bu iş güneş battıktan sonra yapıldığı için kuruyamamış ve üşütünce de ateşlenip ölmüştü. Yaramazlıklarım yüzünden babamdan sık sık dayak yemeye alışıktım ama bu sefer farklı bir ceza uygulamış ve bir saat sonra beni döveceğini bildirmişti. Annem, çocuğun bir saat Araf’ta bekletilmesini yanlış bulmuş. Ben ise savunmamda yüz küsur tavşandan sadece bir adet kaybetmiş olmasının, oğlunu cezalandırmasını gerektirecek kadar büyük bir zarar olmadığına babamı ikna etmeye çalışmışım. Babam, can kaybında yüzde hesabı yapılamayacağını, maddi zarar gibi büyüklüğüne göre ceza verilemeyeceğini söylemişti.
“Yani Halil Bey, hayatınızda yaptığınız ilk yüzde hesabı işe yaramamış.”
Doğru söylüyorsun ama gördüğün gibi adalet arayışında matematik silahı kullanılmış. Söylemek istediğim şu ki, adalet arayışında vicdan önemlidir diye biliriz. Bu doğrudur ama vicdan kadar önemli olan matematik kullanımıdır ve maalesef bu bilinmez.
“Bu tavşan örneği beni doyurmadı. Daha büyük bir konuda matematikle adaletin bağlantısını kurabilir misiniz?”
Tabii, hem de en büyük konuda: Geçim sıkıntısı! Uyar mı?
“Şahane!”
Önce konuyu sadeleştirme uğruna geçim sıkıntısı, hayat pahalılığı ve enflasyon sözcüklerinin aynı belanın değişik isimleridir diyelim. Bir ailenin gıda ve barınma ihtiyacının giderilmemesini yirmi birinci yüzyıl Türkiye’sinin bir numaralı adaletsizliği diye kabul edebiliriz, değil mi?
“Kesinlikle.”
Güzel. Vereceğim üç beş rakamı iyi dinle: otuz yıl önce nüfusumuz elli milyonken yılda bir milyon kişi çoğalıyorduk. Şimdi seksen beş milyonuz ve yılda bir milyon artmaya devam ediyoruz. Sorun şu ki, bizim kendi paramız yalnız dört yüz elli bin çocuğu büyütmeye, okutmaya, evlendirmeye ve iş bulmaya yetiyor. Geriye kalan beş yüz elli genç için gereken parayı yaratmak için çeşitli cambazlıklar yapılmaktadır. Bu cambazlıkların bedeli enflasyon ve hayat pahalılığıdır. Ben kendimi bildiğimden beri bu böyledir
“Yani binlerce ekonomist, politikacı ve çeşitli uzmanın konuşmaları boştur. Hayat pahalılığının veya diğer adıyla enflasyonun sebebi nüfus artış hızımızın gelirimize göre fazla yüksek oluşudur. Bir milyon yerine yarım milyon çocuk yaptığımız an, yani nüfus artış hızımız bugünkü %1,0 dan %0,5 e düştüğünde hayat pahalılığı sorunu bizde de normal bir seviyeye inecektir, öyle mi?”
Evet.
“Pahalılık, öyleyse bir adaletsizlik değil midir?”
Büyük bir adaletsizliktir ama suçlusu yoktur. Matematik böyle diyor.