Entelektüeller ne işe yararlar?

Sevgili okuyucum:
Genellikle 500 kelimeyle görüşümü anlatabilirim ama bu kez konunun önemi yüzünden 600ü aştım.
Bu tuhaf soru nereden aklıma geldi? Devletin hangi işlere yarar ve hangilerine yaramadığını düşünürken aklıma gelmişti. O gün fark ettim ki, devleti entelektüeller şekillendiriyormuş. Bir devlet sorunumuz varsa, aslında entelektüellerimizle bir sorunumuz var demekmiş.
Entelektüellerin işi nedir? Düşünerek geleceğimizi yönlendirmektir. Buğday ekmezler, koyun gütmezler, musluk tamir etmezler. Entelektüeller zamana uymayan fikirleri ve hareketleriyle Osmanlı’yı uçuruma sürüklediler. Biz de çaresiz kaldık çünkü beğenmediğin hükümeti bir daha seçmezsin, ordu komutanını emekli edersin, valileri değiştirirsin, büyük toprak veya iş sahiplerini vergi ve kanunla terbiye edersin. Entelektüellere değil etki yapmak, ulaşmak bile zordur. Onlar dağınık ve karışık bir zümre olarak her yerde ve her meslektedirler. Yanlış düşünüyorlarsa, sonumuz intihardır ve çaresi de yoktur. Osmanlıda böyle oldu.
Kişilerin hayata tutunabilmeleri için ‘Yiyecek, giyecek ve bir çatı,’ temin etmeleri yeterlidir. Devlet ise ayakta kalabilmek için bu kadarla yetinirse ya haritadan silinir ya da bağımsızlığını kaybeder. Haritadan silinmek daha iyidir çünkü bağımsızlığımızı kaybetmek köle olmaktır. Kölelere neler yapılır anlatmama gerek yok.
Osmanlı Devleti intihar etti ama dikkat: İntihar eden devletti, halk değil. Atatürk ölüm sebebinin Osmanlı entelektüellerinin hatalı dünya görüşleri olduğuna, yani ‘Dünyanın gerisinde kalmak,’ denilen ölümcül hataya düşmemiz olduğuna inandı. Osmanlı entelektüellerinin yerine zamana uygun olanları yetiştirecek kurumlar geliştirdi.
Entelektüeller kimdir sualini cevaplarkenönce kimleri entelektüeller arasına katmadığımı belirteyim: Elit denenler, varlıklılar, güç sahipleri, üstün yetenekliler, çok okumuş olanlar (okur yazarlık yeterlidir), çok bilenler, soylu oldukları kabul edilenler, sözü dinlenenler, herkesçe tanınanlar ve hatta liderler … Bunların hepsi önemli kişilerdir ama entelektüel olmayabilirler. Entelektüel insanın ise önemli olmaya hiç ihtiyacı yoktur; o sadece değerli olmak zorundadır. Koşul sadece değerlilikse, her meslekten veya her siyasi partiden olabilir. Enteller diye bir sınıf yoktur. O herhangi bir unvana da gerek duymaz. Tek bir özellik aranır onda: Değerli olması. Önemli ve değerli çok farklıdır. İkisi bir arada olunabilir tabii. Diğer taraftan ilginçtir önemli olmak için değerli olmak gerekmediği gibi, değerli insanların aynı zamanda önemli olmaya çalıştıkları enderdir.
Tekrar ediyorum: Entelektüeller ülkenin yolunu çizmekle görevlidirler. Bu büyük sorumluluğu yüklendikleri içindir ki toplumda en yüksek itibarı hak ederler. Geleceğimizi teslim ederiz çünkü onlara güveniriz. Entelektüel kişi entelektüel birikimini kullanırken, toplum çıkarı yerine kendi çıkarına öncelik verirse, o artık bir entelektüel değil sadece bilgili bir insandır. Öncelik şahsi çıkarımızla toplum çıkarı ters düştüğü zaman hangisini seçeceğimiz sorunudur. Öncelik seçimi her zaman bir açmazdır. Öncelik seçimi can yakıcı ikilemlerdendir. ‘Benim çıkarımla Türkiye’nin çıkarı aynıdır,’ gibi kelime cambazlıklarıyla atlatılamaz.
ÖNEMLİ:
Atatürk memleketi Osmanlı’dan devraldığı zaman okur yazarlık oranı erkeklerde %10 ve kadınlarda %3 idi. “Halk bu kadar cahil olunca, Osmanlı’nın yok olması kaçınılmazdı,” diyenlere çok rastladım. Bu desteksiz bir iddiadır. Ben ama rakamlı ve somut bir örnek sayesinde gerçeğe ulaşmaya çalışacağım:
- Nokta: Aynı yıllarda Rusya’da 1917 Komünist Devrimi başladığında da okur yazarlık erkeklerde %10 ve kadınlarda %3 idi. Halk bizim kadar cahildi ama Rusya saymakla bitmeyecek kadar çok matematikçi, fizikçi, doktor, filozof, yazar, şair, müzisyen, dansçı (Bolşoy Balesi) gibi değerli insan üretiyordu. Bir milyon işçi ve mühendisin çalıştığı bir sanayisi vardı. Ayrıca da 1905te Çar’a bir dilekçe sunmak için 140 000 işçiyi sarayın önünde toplayabilecek bir sosyal gelişmişliğe sahipti. Bütün bunları %10 ve %3 okumuşluk oranıyla gerçekleştiriyordu.
- Nokta: İlk matbaamız biraz geç de olsa 1700lerde faaliyete geçiyor. Sözlük, dilbilgisi, seyahat, coğrafya ve bolca tarih kitabı içeren on yedi eserin ilk basılanları biner adetken sonra beş yüze düşürülüyorlar. Padişah 3. Ahmet kendi parasıyla kurduğu bu girişimin başarısı için gayret sarf ediyor ve kimlerin kitap aldığını ve almadığını şahsen izliyor. Bu baskıya rağmen okuyucu bulunamıyor ve matbaa kapanıyor. Rakam önemli: 17 adet, 17! Koskoca Osmanlı İmparatorluğunda! Osmanlı neden battı diye ciltler dolusu kitap yazmaya ne gerek var?
1. Noktaya Yorumum: Uluslararası ticaret yapan Bezmenler 1929 da küçücük bir fabrika kurarak Türkiye’nin en eski sanayicisi diye anılır oldular. Nazım Dedemi ve Refik Amcamı iyi tanıdım. Benim ölçülerime göre entelektüel sayılabilirlerdi.
2. Noktaya Yorumum: 17 kitabı kim okuyacaktı? Bizim entelektüeller tabii. Rusya’da entelektüeller yazmak için yarışıyorken bizim düşünen sınıfımız okumaya bile ilgi göstermiyor.
3. Sonuç Yorum: Halk iki tarafta da cahil ama Rusya aldı başını gitti, Osmanlı ise yok oldu. Fark entelektüellerin veya denizci ağzıyla ‘Uzağı görsün diye yelken direğinin tepesine yerleştirilen gözcünün’ görevlerini yapmamaları. Kayalıklara böyle oturduk.
Bu görüşüme ne dersiniz? Ben bütün ömrümde bu görüşe yakın konuşan sadece bir tek kişiye rastladım.