1911 YILININ LİBYA (Trablusgarp) CEPHESİNDE YENİLDİK AMA…
İtalyan ordusu Libya’ya çıkınca Padişah da Enver Paşayı ve Yüzbaşı Mustafa Kemal’i oraya göndermiş. Onlara bir ordu verememiş. Para da verememiş. Hatta genç Mustafa Kemal Mısır’dan Libya’ya çölleri yaya geçmek zorunda kalmış. Şakacı bir arkadaşım “Deve-stop yapmıştır,” dedi.
Arap aşiretlerini kâfir İtalyanlara karşı dövüşmeye nasıl ikna edeceklerdi? Diyelim ki, atına devesine binip ‘Allahuekber!’ nidalarıyla saldırmaya karar verdiler, cephane için para lazım ama bizimkilere yol parası bile verilememiş.

Enver Paşa avuç kadar karton parçaları kesmiş ve üstüne ‘Osmanlını Borcudur’ yazdıktan sonra, atmış imzasını ve basmış mührünü. Ondan sonra da Enver Paşa o ünlü lafını etmiş “Yok para, yap para, var para!” demiş. Osmanlının bir görünmeyen büyüklüğü vardır böyle: Hazine boş ama buna rağmen güven tam. O karton parçalarının ödeneceğinden kimsenin şüphesi yok. Ne ilginç değil mi? Bugün ABD, sözüne güven sağlayamadığı için dünyada 700 tane askeri üssü ve içinde 5 000 asker bulunan on küsur uçak gemisini okyanuslarda tutmak zorunda. Güvenin gücü ve güvensizliğin bedeli!

Esas anlatmak istediğim konu başka: 1911 yılında İtalyanlar yirmi iki (22) adet savaş uçağından bomba atarak (dünya tarihinde ilk kez) bizim atlı ve develi aşiret ordumuzu zorluyorlar. O uçaklar, İtalya’dan Libya’ya iki adet uçak gemisiyle getirilmişler. Diğer taraftan Enver Paşa ve Yüzbaşı Mustafa Kemal yaya gelmişler. O gün böyleydi, Batıyla bizim aramızda çağ farkı vardı.
Bugün o uçakları yapan dünya havacılık devi İtalyan Piaggio şirketi bizim Baykar’ımızın bir parçası olmuştur. Çağ farkı kapanıyor.